Zanka

Radyo dinliyorum. Spiker bir şeyler söylüyor. Kulağım, ardı ardına sıralanan onca şeyin içinden sadece Erzurum-Kars depremini seçiyor. 

Ürpererek bugün deprem olmuş, diye mırıldanıyorum. 1983 yılında saat 04.12'de altı nokta dokuz şiddetindeki depremde, bin yüz elli beş kişi hayatını kaybetmiş, otuz bini aşkın hayvan telef olmuş, üç binin üzerinde konut yerle bir olmuş.

Öğleden sonra saat 14.51'de gerçekleşen İzmir depremi öğreniyorum. Sabah radyodan duyduklarım aklıma geliyor. Müthiş bir üzüntüyle üzerime ağırlık çöküyor. Durgunlaşıp demek ki seneye tarihte bugün diye sayarlarken Erzurum-Kars ve İzmir depremi diyecekler, diye düşünüyorum.

Deprem sözcüğünü duyar duymaz aklıma ilk olarak ve daima 17 Ağustos 1999 depremi geliyor. Gece yarısı zifiri karanlıkta yaşanan can pazarı, sonrasında öksüz yetim kalan onca çocuk, hayatını kaybeden binlerce insan, ne büyük yıkım ne büyük felaket.

Bu sebeple arama motoruna deprem yazınca karşınıza çıkan ilk sonuç misali, deprem denilince zihnimde sadece o acı günler beliriyor.

Yoksa İzmir de o günlerde olduğu gibi yıkıldı, yerle bir mi oldu, diyorum. Nefesim daralıyor, gözlerim doluyor.

İnsan üzülünce, o üzüldüğü şeyi iyileştirmek, düzeltmek için bir şeyler yapabilirse az da olsa sakinleşiyor, kara bulutları dağılıyor.

Şimdi elim kolum bağlı, kendi kendimi yemekten başka şey yapamıyorum, bir de beynimin bana oyunlar oynayıp gözlerimde enkaz altında kalmış insanları canlandırması var.

Böyle bir ruh hâliyle kahrolurken aklıma sosyal medyada yazılıp çizilecekler geliyor. Birkaç aklı evvelin provokasyon amaçlı sarf edeceği saçma sapan sözlerin pek bir önemi yok.

Ama keşke şu günkü günde tarikatçı şeyh şuyh takımı, birtakım yobaz ilahiyatçı çıkıp da İzmir zaten şöyleydi böyleydi, Allah musibet verdiyse bir mana aramak gerekir demese.

Bu kez bu çirkinliği yapmasalar. Allah depremlerle, doğal afetlerle, salgın hastalıklarla cezalandırıyor ve başka şeylerle ödüllendiriyorsa daha ahirete, cennete, cehenneme ne gerek var?

Yoksa dinin bekçiliği misyonunu üstlenen bu insanlar, ahireti reddederek dinden çıktılar da haberleri mi yok?

Keşke bu kez kimse kinini nefretini enkaz altında kalan insanların cansız bedenleri üzerinden kusmasa…

Bu kez henüz yitirdiğimiz insanların sayısı bile belli olmadan, alelacele kravatı boynuna geçirip arkasına kamera takan siyasi, molozların üzerinde beyanat vermeye kalkmasa...

İpini koparan rugan ayakkabılı, mavi kareli ceketli tayfa boş beleş deprem bölgesine akın etmese…

Bu kez herkes iyilik ve esenlik dilese…

Bu kez yardım ulaşmayan kimse kalmasa…

Bu kez ucuz siyasi hesaplar devreye girmese…

Bu kez kimse şov yapmasa…

Bu kez herkes lafını bilerek konuşsa...

Bu kez yüreğimize çöken hüzünle sessizce ve insana yakışan bir biçimde yasımızı tutabilsek...

Bu kez bölünüp kutuplaşmasak, siz biz demesek…

Küçücük bir adada yaşamıyoruz, koca ülkeyiz, arazi sorunumuz yok. Niçin dikine büyüyoruz, niçin dip dibe çirkin beton kutularda yaşıyoruz, niçin maddi duruma göre tek katlı, çift katlı bahçeli yerleşim alanları kuramıyoruz.

Bir belgeselde izleyip biz de yapabilsek demiştim. İngiltere’de devlet çok fakir olan insanlara ev yapmaları için destek verip yer göstermişti. Malzemeyi çok uzuz bir fiyattan vermişti. Bu insanlar imece usulü toplanıp sırayla evlerini yapıyorlardı. Bunlar tek katlı müstakil bahçeli evlerdi. Çatıyı, odaları yapboz misali ölçüp biçerek inşa ettiler.

Zaten önüne geçemeyiz de varsın yine birileri arazi rantından şundan bundan haksız kazanç elde etsin. Yine zengin fakir mahalleleri olsun ama bu coğrafya apartman deryası şeklinde bir şehirleşmeyi kabul etmiyor.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
15