Zanka

Sayın Melih Bulu yeni seçilmiş Parti İl Başkanı edasıyla, “Asla istifa etmeyi düşünmüyorum, Boğaziçi Üniversitesine rektör olmak hayalimdi.

Ben burayı dünyanın ilk yüz üniversitesi içine sokacağım.” şeklinde vaatlerde bulunurken, güya ilk yüz içine girecek üniversitenin öğrencileri karga tulumba polis arabalarına atılıp gözaltına alınıyordu. Bunca olaya rağmen koltuğundan kalkmak istemeyen bilim insanının bu başarıyı yakalamasına en ufak bir ihtimal vermiyorum. Değil ilk yüz üniversite arasına girebilmek, canımızı yakan olayların en kısa sürede sona ermesi bile mucize olurdu. Atanmış rektörün en büyük başarısı kuşkusuz istifa etmesi olacak. Fakat buna hiç yanaşmıyor.

Oysa statü sadece koltukla bağlantılı değildir. İnsan akılcı bir şekilde kâr-zarar hesabı yapıp en azından dışardan insancılmış gibi gözüken, esasta pragmatist kararlar alabilmelidir. Heveslerini bir kenara atıp rektörlük koltuğu bana ne katacak ne kaybettirecek sorusunu dürüstçe cevaplayabilmelidir.

Olaylar uzlaşma içinde yatışsa bile günler geçip zaman üst üste yığıldığında, Sayın Bulu can acıtan bu kötü olaylarla anılacak, kimse ona ne yaman rektördü demeyecek. Tarih onu tatlı bir buruklukla yâd etmeyecek. İsmi bir kötü felaketle yan yana duracak. Akıl yürütüp bunları göremeyecek kadar basireti bağlı mı?

Sonra Sayın Bulu bilmeli ki mevzu karakaşı kara gözü, muhtemel olağanüstü rektörlüğü değil, sadece otoritenin dediğim olacak meselesi. İsmi atanmış sıfatının önünde boş beleş duruyor. Çekişme, iktidarın bizim dediğimiz olacak kavgası üzerine. Bu uğurda kullanılan piyon olduğunun farkında mı? Söyleyin bana, dünya üzerinde içerde özgür olmayan, otoritenin güdümündeki hangi üniversite gelişmiş de ilk yüze girebilmiş. Aklımızla alay mı ediyorsunuz?

“Sarı- Kırmızı- Yeşil Sarı-kırmızı-Yeşil Sarı-Kırmızı-Yeşil, TSK gerçekten peygamber ocağı olsa Arife günü kan döker miydi?” şeklinde tivitler atıp bölücü terör örgütü PKK'nın propagandasını yapmakla ünlenip kamuoyu tarafından tanınmış olan Hilal Kaplan geçen günkü yazısını şu cümleyle bitirmiş:

Ezcümle, Boğaziçi oligarşisi yıkılacak; yerine çoğulcu, demokratik ve ABD Konsolosluğu'na kırmızı hatla bağlı olmayan "BURALI" bir yapı kurulacak. Bu dönüşümün sancılarını yaşıyoruz.

Sancı şeklinde tarif ettiği şey gencecik insanların tekme tokat gözaltına alınması, çoğulcu demokrasi şeklinde bahsettiği şey Cumhurbaşkanının tepeden rektör ataması.

***

Cumhurbaşkanımızın son derece demokratik bir yöntemle şunu atadım, bu kez bu olsun dediği rektörlerden kısa bir kesit sunacağım:

Cumhurbaşkanımız tensipleriyle (uygun görmesiyle) yüksek demokrasi teamülleri çerçevesinde, parmağıyla işaret edip atadığı Pamukkale Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hüseyin Bağ, YÖK tarafından görevinden uzaklaştırılmıştı. Eşini üniversite enstitüsünde sekreter yapmakla yetinmeyen Sayın Bağ, ayrıca Personel Daire Başkanlığı için eşinin kriterlerine uygun ilan açmış, mizah kabiliyeti yüksek geçlerin, “Seviyorsan çekinme, üniversiteyi üzerine yap amca.” şeklinde tivitler atmasına vesile olmuştu. Eşine koltuklar tahsis ettikten sonra, ona koca bir çiçek demeti uzatırken ki fotoğrafı silinmemek üzere zihnimde yerini aldı.

Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle (uygun görmesiyle) ve yüksek demokrasi teamülleri çerçevesinde, parmağıyla işaret edip atadığı Anadolu Üniversitesi Rektörü Şafak Ertan Çomaklı, Instagram’dan yaptığı akıllara zarar canlı yayının tepki çekmesinin ardından, sağlığım iyi değil, diyerek istifa etmişti. Sayın Ertan’ın tok sesi, bozuk diksiyonuyla kâh lakayt bir şekilde koltuğuna yayılarak kâh ekrana parmağını sallayarak, sizi anama söylerim bak demesi, şarjının azaldığını fark edince şimdi bir de bunu ele alıp kızlar gibi dolandırması var, hadi geçmiş olsun demesi de silinmemek üzere zihnimde yerimi aldı.

Cumhurbaşkanımızın tensipleriyle (uygun görmesiyle) ve yüksek demokrasi teamülleri çerçevesinde, parmağıyla işaret edip atadığı Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mazhar Bağlı, YÖK tarafından görevden alınmıştı. Nevşehir halkı Sayın Rektör’ün üniversite işlerinden çok siyaset yaptığından şikâyetçiydi. Prof. Dr. Bağlı’nın üniversitede yaptığı bazı usulsüz işlemlere ilişkin hakkında YÖK tarafından daha önceden soruşturma başlatılmış ve Yüksek Disiplin Kurulu tarafından kendisine verilen birden fazla disiplin cezası nedeniyle görevinden azledilmişti.

Artık üniversitelerde seçim meçim olmuyor. Rektörler Cumhurbaşkanımızın tensipleri metoduyla atanıyor fakat uygun gördüğü bilim insanlarından bir türlü randıman alınamıyor. Usulsüzlükleri, sosyal medyaya düşmüş aşırılıkları nedeniyle YÖK, bu insanları görevden almak zorunda kalıyor. Sonuç itibariyle Cumhurbaşkanımız bir yandan atarken, YÖK bir yandan yol veriyor. Olmuyor, üniversitelerde hiçbir şey rayına oturmuyor.

Çocuklar ve gençler hazinedir, ne olur hazinelerimizin üstüne toprak atmayın…

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
3211