Zanka

Dolar, faizler, enflasyon… Ekonomide sular uzun bir süredir durulmuyor. Peki bunun sebebi ne? Nerelerde yanlış yapıldı? Çözüm ne? Gazeteciler Selçuk Geçer, Çetin Ünsalan ve Ekonomist Oğul Aktuna 3Gen’de anlattı…

Zanka TV’de yayınlanan 3Gen programında Gazeteciler Selçuk Geçer, Çetin Ünsalan ve Ekonomist Oğul Aktuna ekonominin nabzını tutmaya devam ediyor.

Bu hafta programda ekonominin geldiği nokta ve perde arkasında yatan temel sorunlar masaya yatırıldı.

Ekonomide sular neden durulmuyor?” sorusuna, Oğul Aktuna şöyle yanıt verdi:

“Aslında ekonomide sular uzun zamandır durulmuyor zaten. Bu son gelişmeler öncesi doların 8.5 seviyesinde olması, faiz düzeltme bunun biraz ateşini dindirdi gibi ama piyasaların sıkıntıda olduğu, bilançoların kötü geldiği, enflasyonun sürekliği yükseldiği, faizlerin sürekli yükseldiği gerçeği değişmedi. Bundan dolayı gelecekle ilgili insanlarda aşırı bir kaygı görüyorum, bunun bir etkisi var.

Yurt dışı piyasalarda da Amerikan tahvillerinin artması, bir anda üçüncü dünya ülkeleri veya gelişmekte olan ülkelerde dolaşan paranın da Amerika’ya geri döneceği intibası uyandırdı. Olur olmaz bilemem ama böyle bir hava estirdi.

Bunun dışında NATO zirvesinde durum ne olacak, Halkbank davası beklemede, S-400’ler beklemede, Amerika’yla ilişkiler sıkıntılı, komşularla problemleri çözmüş değiliz, bütçe açığı çok fazla, cari açığımız yüksek. Yani lehimizde çok nadir haber görebiliyoruz. Bütün bunları bir sepete koyduğumuz zaman, Türkiye’nin risk primi de çok yüksek, bu görüntü gerçekten sıkıntılı. Yüzde 16 enflasyonun olduğu yerde siz yüzde 17 faiz veriyorsanız, bu aslında yüksek bir faiz olarak kabul edilemiyor piyasa tarafından. Yüzde 1 çok az bir prim, hele Türkiye gibi riski yüksek bir ülkede yüzde 1 kazanmak için dışarıdan para gelmesi ilk aşamada çok mantıklı gelmiyor. Dövizin bu ani çıkışını baskılamak istiyorlarsa, yeniden faiz silahını kullanmaları gerekecek. Öbür taraftan faiz silahını kullanmak iç piyasayı boğuyor, tüketimi azaltıyor. Bu da büyüme rakamlarını aşağıya çekiyor.”

“BAS BAS BAĞIRDIK, DİNLETEMEDİK”

Selçuk Geçer de faiz politikası üzerinden yapılan yanlışları şu sözlerle anlattı:

“Durulmayacağını söylüyorduk zaten. Finansal piyasalardaki hareketlerle ekonomiyi düzeltmeye çalışıyorlar ama para piyasasıyla ekonomi düzelmez.

İki tane handikap vardı; salgın aynı hızda devam ediyor olsaydı riskler artacağı için Türkiye ekonomisi bozulacaktı ki bozuluyordu zaten. Koronayla ilgili düzelme olsa bu kez de Amerika, Almanya gibi Avrupa ülkelerindeki ortam düzelecek bu da faizlere yansıyacak, onların faizleri toparlanmaya başlayacak. Onların faizlerinin toparlanması da bir risk. Nereden bakarsan bak Türkiye ekonomisini riske sokacak bir ortam vardı finansal davranırsan eğer. Yani sadece doları baskılamak senin ana merkezin olursa. Naci Ağbal ne dedi? ‘Biz enflasyonu baskılamak için, fiyat istikrarını sağlamak için faiz artırıyoruz’ dedi. Biz çıktık şunu söyledik, ‘Hayır siz faizleri artıyorsunuz enflasyonu düşüremeyeceksiniz. Bir yığın sebep var; üretici fiyatları artıyor, ithal odaklı bir ekonomimiz var, cari açığımız problemli, ödemeler dengesi ile ilgili problemlerimiz var, bütçe ciddi açıklar veriyor, faiz giderlerimiz çok fazla, yabancı yatırımcı gelmiyor. Yarın öbür gün faiz artırımı olursa bu bizim canımıza okur’ diye bas bas bağırdık. Dinletemedik. Geldiğimiz nokta net bir ekonomik bunalım sürecidir.”

“BİRKAÇ EZBERİ BOZMAK LAZIM”

Çetin Ünsalan ise bozulması gereken ezberleri açığa kavuşturdu:

Dolar düşerken de yükselirken de aynı şeyleri söylüyoruz. Bir kere dolar odaklı bakmaktan vazgeçelim. Bizim ekonomimizdeki sıkıntılar doların düşmesiyle giderilen, çıkmasıyla da yükselen değil. Sadece mevcut sorunlarımıza ilave bir finansman geliyor demektir doların yükselmesi. Evet, borçlarımız nedeniyle çok ciddi ama doların kaç olduğundan çok bize doların maliyetinin ne olduğu çok daha kritik çünkü doları ithal etmek durumundayız.

Birkaç ezberi bozmak lazım. Bunlardan birincisi dolar meselesiydi, dolar bir sonuç. Üreten ya da tüketen bir ülke olup olmamanızın bir çıktısı olarak Türk lirasının noktasını görürsünüz. Türk lirasının aşırı değerli olması da aşırı değersiz olması da sağlıklı bir durum değil. Türk lirasının değerinde olması lazım, sizin bu değer üzerinden ihracat politikası üzerinden gevşetmeniz, biraz değerini kaybetmeniz çoğaltmanız gibi atraksiyonlara girmeniz lazım. Ama ilk önce bir değerinde olması lazım. Oradaki şirazeyi kaçırdığınız anda ani inişler çıkışlar sadece üretenin kemiğini kırıyor. Doğal olarak da 83 milyonun kemiklerini kırıyor. İkincisi şu ezberi de bozmamız gerektiğini kanaatindeyim; pandemi çok büyük bir sorun. İşsizlikten, cirolara kadar birçok problemi sadece büyüttü. Çünkü son 6-7 aydır yapılan açıklamalarda ‘pandemi olmasaydı, pandemi geçince, aşı bulununca’ gibi bir konsantrasyon içerisinde meseleler tartışılıyor. Biz pandemiden önce de sıkıntılı bir noktadaydık, bunun altını çizelim.”

PROGRAMIN TAMAMINI İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver