Zanka

Korona virüste artan vaka sayılarına karşı Kabine toplantısından tam kapanma kararı çıktı. Karar çıkmasına çıktı ancak yeni bir destek paketi çıkmadı. Belini doğrultamadan dükkan kapatmak zorunda kalan esnaf, bir kez daha kirayı nasıl ödeyeceğinin derdine düştü. Ekonomi gazetecileri Selçuk Geçer ve Çetin Ünsalan, yardım gelmemesini eleştirdi. Geçer “İnsanlar koronadan ölmeyecek, açlıktan ölecekler bu gidişle” derken, Ünsalan ise “Hizmetler dediğin sektör, Türkiye’deki istihdamın yüzde 55.8’i. Ticaret tamamen bitmiş durumda” dedi...

Zanka TV’de yayınlanan 3Gen programı, ekonominin nabzını tutmaya devam ediyor. Gazeteciler Selçuk Geçer ve Çetin Ünsalan bu hafta, esnafa ve işletmecilere verilmeyen tam kapanma desteklerini masaya yatırdı.

Selçuk Geçer şunları söyledi:

“Garip, çirkin, rahatsız edici, üzücü. Zamanlama da garip, bunu niye 1 yıl önce ya da 6 ay önce yapmadık adam gibi de şimdi yapıyoruz? Ben artık neyi niye yapıyorlar bunu anlayamıyorum. Tahminim şöyle; baktılar ki turist gelmeyecek Türkiye’ye, vaka sayıları hızla artıyor, kontrol de yok müdahale de yok, en azından böyle bir adım atarsak ülkeleri ikna edebiliriz diye düşünüyorlar. Şöyle bir gerçek var ama onu da unutmayalım, Avrupa ülkeleri hem aşı ayrımı yapıyorlar hem de ülkelerle ilgili kararlarını çoktan verdiler. Yunanistan, İspanya gibi ülkelerde net bir şekilde turist akışı başlarken, Türkiye’de erken rezervasyonların neredeyse tamamı iptal ediliyor.

Bence geç kalınmış bir karar. Geç kalınsa da iyi diyebileceğimiz bir durum mu? O da tartışılır. İyi diyemiyorum ben. İnsanlar koronadan ölmeyecek, açlıktan ölecekler bu gidişle.”

ÜNSALAN: TİCARET TAMAMEN BİTMİŞ DURUMDA

Çetin Ünsalan ise hizmetler sektörünün istihdamdaki payına vurgu yaparak, ticaretin geldiği noktayı şöyle anlattı:

“Bugün sektör güven endeksleri açıklandı. Özellikle iki sektöre bakalım, hizmetler ve perakende. Hizmetler dediğin sektör, Türkiye’deki istihdamın yüzde 55.8’i. Bugün itibarıyla baktığında, kepenkler açık olsa bile insanlar iş yapamıyorlar. Bir kısmı kısa çalışma ödeneği, 3 ay daha uzadı fakat nasıl bir uygulama olacak o da belli değil. Ticaret tamamen bitmiş durumda. Bugün İstanbul Ticaret Odası Başkanı Şekib Avdagiç’in açıklamasındaki iki vurgu çok önemli, birincisi ‘Ödemeler 6 ay süreyle ertelenmeli’ diyor, ikincisi de ‘En kısa sürede kredi garanti fonu tekrar devreye sokulmalı’. Bu iki talep aslında paranın tamamen bittiğinin, geçtim insanların şirketlerin kendi arasında ödemelerini yapmasını kamudan bankaya kadar herkesin alacağının şüpheli hale gelmeye başladığının resmi. Sen bu ortamda Kurumlar Vergisi’ni artırıyorsun, desteklediğin şey sadece kredi, şimdi geliyorsun diyorsun ki ‘kapanın’. Sonra ne olacak? Bu yok.”

ELEKTRİK ŞİRKETLERİNE DESTEK, VATANDAŞIN CEBİNDEN ÇIKACAK

Programın devamında Geçer, elektrik şirketlerine verilecek 3 milyar liralık yardımın da vatandaşların cebinden çıkacak olmasını sert sözlerle eleştirdi. İki gazetecinin arasında şu diyalog geçti:

Selçuk Geçer: Var öyle deme. Pandemide daha az elektrik satıp, az kazanan elektrik şirketlerine yaklaşık 3 milyar lira yardım yapılmasına karar verildi. Yalnız yapılacak yardım parası, elektrik faturalarına yansıtılacak.

Çetin Ünsalan: Yani bizden çıkıyor. Bize yardım yok ama firmaların yardımını biz yapıyoruz.

S.G.: Daha az kazandıkları için, kazanmadıkları için değil. Daha az kazanıyorlarmış bu dönemde o da ayrı bir tartışma konusu, çatır çatır fatura yazmaya devam ediyorlar. Ama ona rağmen onlara 3 milyar lira yardım yapılacak 3-5 tane şirkete, bu yardımlarda devlet tarafından değil bizim tarafımızdan ödenecek. Bana sordun mu? Sormadın.

Bir haber daha vereyim sana, bu arada kamu bankaları esnafa, sanatkara, çiftçiye kredi verdi pandemi yardımı diye, kamu bankaları yeni genelgeyle kapatılan işletmelere icra takibi başlattı.

Elektrik satan ağa babaların az kazanmasından dolayı eksiklerini biz ödeyeceğiz, devlet bile ödemiyor, pandemi döneminde bütün ülkeler esnafına sanatkarına çiftçisine hibe yardımı yaptı, bizimkiler hiçbir şey yapmadılar. IBAN istediler, krediye boğdular milleti, şimdi de krediyi ödemeyenlere icra takibi başlatmış kamu bankaları. Bu nasıl bir vicdansızlıktır?

Ç.Ü: Adalet duygusu da tamamen gitmiş vaziyette. Yeni bir yönetmelik üç ay önce, mal sahipleri kira almayacak dendi. Tamam güzel, peki mal sahibi oradan gelen kirayla geçiniyorsa ne olacak? Normal bir devlet der ki mal sahibine; sen kirayı almıyorsun, ben de tamamından geçtim asgari ücret kadarki kısmını sana ödüyorum dersin. Yaptım oldu, sonrası yok. Bunların çevresindeki danışmanlar falan bu kadar mı ödlek ya da bu kadar mı aklı yetmiyor? Bir kişi de çıkıp bunu söyler.

S.G.: Ödlek değil kötü niyetli. Bana ne ben her türlü yiyorum, içiyorum, geziyorum, her türlü gemimi yürütüyorum diyor. Görüyoruz işte 5 tane maaş alıyor, birileri aracılıktan götürüyor. Bunun bedelini biz ödüyoruz. Elektrik şirketlerine 3 milyar yardım edeceğim, nerden edeceksin? Bütçeden mi? Hayır. Merkez Bankası’ndan mı? Hani her şeyi Merkez Bankası’ndan karşılıyoruz ya. Yok. 3 milyar ya, 300 milyon dolara falan denk gelir. Onu bile vermiyor, onu bile vatandaşın sırtına yükleme telaşında. Faturada gösterilecek bunlar. 10 lira sana, 20 lira ötekine, 50 lira öbürüne, nasılsa fark edilmez çak gitsin.  

HAKLARI ÇİĞNEYEN SÖZLEŞME

Ardından Çetin Ünsalan, eline geçen bir iş sözleşmesini ve bu sözleşmede hakların nasıl yok edildiğini şu sözlerle ifade etti:

“Bir yandan herkesi kaderiyle baş başa bırakıyorsun, tabi bu kötü niyetlilere ortam yaratıyor ve orman kanunu başlıyor. Bir sözleşme örneği geldi bana. Sözleşmede şirket var ama bir şirketi bağlamamak lazım, birçok kişiden ve farklı sektörlerden duyuyorum ama bana gelen sözleşme çağrı merkezi sektöründen. Deniliyor ki bu sözleşmeyi imzalayacaksın, imzalamazsan sıkıntı çünkü bunu imzalamadığın için seni işten çıkartamazlar. İş ‘lütfen imzalayın’ı aşmış vaziyette, posta yoluyla gelen bu sözleşmeleri kapı kapı dolaşıp mobbing yapmaya başlamışlar imzalayın diye. Peki imzalayınca ne oluyor? Bir; şirketini değiştiriyorsun, yani kıdem ve ihbar tazminatlarını hediye ediyorsun. İki; sözleşmeyi imzaladığında oradaki işveren seni istediği yerde, istediği nokta, istediği lokasyonda çalıştırabilme hakkına sahip oluyor. Bayram, cumartesi, Pazar, tatil… çalışmayı taahhüt ediyorsun. Mesai ücreti falan yok 45 saat çalışmak üzere bir sözleşme yapıyorsun. Mücbir sebepler istisna tutuluyor fakat normal şartlarda da sana ayın 20’sine kadar ödeme hakkı veriyorum diye sözleşmeye imza atıyorsun. Fazla mesai almadan çalışmayı, maaşını geç almayı, işverenin istediği yerde istediği koşullarda görevlendirmesini imza altına alıyorsun. Kıdem ve ihbar tazminatlarını da bu şirketten ikinci şirkete geçtiği için geçmiş olsun.”

PROGRAMIN TAMAMINI İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver