Zanka

Emniyet Genel Müdürlüğü yayınladığı genelgede, toplumsal ve adli olaylarda görüntü ve ses kaydının alınmasını yasakladı.

Genelge, herhangi bir işlem yapılırken çekilen görüntüler gerçeği tam olarak yansıtmıyor, özel hayatın gizliliği ile kişisel veriler ihlal ediliyor, diyor.

İster kabul edin ister etmeyin, görsel bir dünyada yaşıyoruz. Öyle ki bir hikâyede bir romanda yer alacak tasviri bile kısa tutuyoruz çünkü insanoğlu artık televizyon ve bilgisayarın olmadığı çağlarda yaşamıyor, dolayısıyla sizin tasvir ettiğiniz şeyi üç-beş saniyede beyninde tamamlayabiliyor, dört-beş sayfa tasvir yapmaya giriştiğinizde sıkılıp okumuyor.

Görsellik çağının faydaları da var zararları da. Ahlakçı, parmak sallayan insanlar gibi taciz ve şantaj için kullanılan fotoğraf ve videolardan uzun uzun bahsedip kaşlarım çatık nasihat verecek, sosyal medyadan uzak durun; maneviyat, uhreviyat, örf ve adet, milli mefkûreler ve dahi bizim zamanımızda türküsünü söyleyecek değilim. Bu tür şeyler çift taraflı işler.

25 Mayıs 2020 tarihinde George Floyd olayında görüntü alınmasaydı, polisin gözaltına aldığı siyahi bir adamı, boynuna dizini dayayıp boğarak öldürdüğünü nereden bilecektik? ABD’de kimi eyaletlerde hâlâ ırkçılığın hüküm sürdüğüne tüm dünya nasıl ikna olacaktı? Asayişi sağlayan, katillerin ve hırsızların peşine düşen polislerin içinde katil, hırsız ve yolsuz polisler yok mu? Görevini kötüye kullananlar yok mu? İşkenceciler yok mu? Yozlaşmış, sadece kendi menfaatini düşünen, güçlü işadamları ve politikacıların maşası olanlar yok mu? Cemaatçi ve tarikatçılar yok mu?

ABD’deki bu olaydan sonra binlerce insan sokağa döküldü, gösteriler aylarca devam etti. Etmeliydi de… Çünkü otorite ile halk arasındaki eşit ve adil olmayan ilişki ancak bu şekilde denge bulur. Otorite başında bulunduğu halktan her zaman için daha güçlü ve avantajlıdır. Güvenliği tesis ederken, vergi toplarken, adalet, sağlık ve eğitim hizmetlerini sağlarken, kontrol ve denetimini yine kendi içinde yapar. Sade vatandaş ya da bir gazeteci ellerini arkasında kavuşturarak bir karakola girip de sizden şüpheleniyorum, açın bakalım sorgu odalarını, nezarethaneleri! İşkence aletlerini sakladığınız gizli bölmeler, dolaplar olabilir, etrafı baştan aşağı kolaçan etmek istiyorum, diyebilir mi?

Sonra otoritenin kendi içinde yaptığı bu denetim mekanizması ne kadar iyi işliyor, ne kadar işini yapıyor, neyi kabul edilemez bulup neyi görmezden geliyor, bilebilir miyiz? Eğer bu mekanizma bir makine gibi tıkır tıkır işleseydi işkence, kötü muamele haberleri izler miydik? George Floydlar, Ali Korkmazlar ölür müydü? Copla kafası gözü kırılmış, dayak yemiş, kan revan içinde kalmış insanlar olur muydu?

Bugün teknoloji sayesinde otorite bizi yönetme, güvenliğimizi sağlama ve kamu hizmetleri verme işlerini çok daha kolay bir şekilde yapıyor. Daha doğrusu bizleri daha kolay bir şekilde gözlüyor, kayıt altına alıyor. Çipli kimlik kartları, kredi kartları, mobese kameraları, internet ve cep telefonları sayesinde istediği vatandaşa dakikalar içinde ulaşıp vergi borcu varsa hesabını sorabiliyor, yanlış yere park ettiyse ceza kesebiliyor.

Teknolojiyle birlikte devlet düzeni dediğimiz yapı değişti ve dönüştü. Bu yapıda vatandaş adeta dev bir laboratuvardaki fare misali. Otoritenin eli böylesine güçlenirken vatandaş ne yapacaktı, otoriteyi rahatsız etmeyeyim deyip aynı teknolojiyi kullanmama yoluna mı gidecekti? Kurtlar sofrasında onlar nasıl vatandaşın ensesindeyse vatandaş da onların ensesinde olacak. Gerçek demokrasi, gerçek çağdaşlık karşılıklı kontrolü gerektirir, modern dünyada teknolojinin tek taraflı kullanımı demek diktatörlük demektir.

Genelgeyle ilgili eleştirilere İçişleri Bakanı Süleyman Soylu,  "Burada iki ayak var. Birisi kişisel verileri koruma, ikincisi de özel hayatın gizliliği. Güvenlik özgürlük için vardır. Burada ne Anayasa ne de demokrasi ihlali vardır." İfadelerini kullanmış.  Diyelim ki polisten haksız hukuksuz şekilde dayak yiyen bir vatandaş var. Olayın görüntülerini kameraya alırken polisin mi yoksa dayak yiyen vatandaşın mı özel hayatının gizliliğine müdahale etmiş oluyoruz? Dayakçı polisin attığı dayak, kendi özel hayatına ilişkin bir veri olamayacağına göre Emniyet Genel Müdürlüğü ve İçişleri Bakanı hangi tarafın hakkını hukukunu koruyor, gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
1