Zanka

Bir on beş temmuzu daha AKP propagandası ön planda olacak şekilde idrak ettik. Olayın üzerinden beş sene geçti.

Yüz yirmi beş bin kamu görevlisi ihraç edildi. İçişleri Bakanlığı'nın raporuna göre OHAL/KHK mağdur yakınları olan ikincil mağdurların sayısı bir milyon beş yüz bine ulaştı. Darbe girişiminden sonra yaklaşık beş yüz doksan bin kişi hakkında işlem yapıldı. Olaydan bir sene sonra tutuklu sayısı yaklaşık kırk bin kişi oldu. Hükümet elinde sopa FETÖ’cü avına çıktı, ihbar hatları kuruldu. Öğretmenler, polisler, akademisyenler… İhraç edildi. Topyekûn kontrolden geçirildik, vatandaş olarak uygun muyuz, değil miyiz didik didik aranıp yoklandık.

Birilerine karşı husumeti olanlar, gizliden gizliye kin güdenler, o giderse koltuğu bana kalır diyenler ya da şikâyet edeyim ki FETÖ’cü olduğum anlaşılmasın, AKP’nin yılmaz savunucusu gibi gözükeyim diyenler ihbar hattının başından ayrılmadı. Millet korkudan düştüğü dehşet hâliyle jurnalciliğe soyundu. Çok acı günler yaşadık fakat açıktan açığa Fetullah Gülen'in yanında olduğunu ifade edenler dışında kati suretle FETÖ’nün meclise, siyasete sızmadığını, tüm milletvekillerinin, bakanların hatta mal ile mali erkânın bu örgüte tek bir kıllarının dahi temas etmediğini, pirüpak insanlar olduğunu öğrendik. Ne mucizevi bir olay diye düşünmeyin. Rabbimin hikmeti olsa gerek.

Fakat şu da var ki darbenin ülke ve demokrasi için ne kadar vahim olduğunu, milli iradenin önüne geçilmemesi gerektiğini, ne kadar kötü bir yönetim mevcut olursa olsun, darbenin milleti-devleti çok daha fazla geriye götüreceğini yazanlar "Efendim, tarafım bellidir, ben darbe karşıtıyım" diyenlerin pek çoğu eğer darbe başarılı olsaydı, Parlamento feshedilseydi, ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı uygulansaydı, iktidar partisi üyeleri ve Erdoğan hemen tutuklansa, muhalefet liderleri hakkında soruşturma başlatılsaydı diyeceklerdi ki: "Bu darbe şarttı,  ülke nereye gidiyor belli değildi, onca şehit, patlayan bombalar, adaletin artık tesis edilememesi, ekonomik buhran, ülkenin yönetilememesi, uçuruma sürüklenmesi... İyi oldu iyi" diyeceklerdi.

 

HDP’NİN MİSYONU

Siyaset, sen ne kadar kirli bir şeysin. Erdoğan HDP'ye kapatma davası açılır açılmaz Diyarbakır'a koştu. MHP ile kol kola yürüse de çözüm sürecine sahip çıkmakta bir sakınca görmedi. Biz samimiydik, çözüm sürecini HDP bitirdi, dedi. Malum önceden çözüm sürecini Ahmet Davutoğlu’na ait hatalı bir projesi olarak sunuyorlardı. Şüphesiz HDP de AKP de Kürt seçmen ile kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyor. HDP Kürtleri istismar ediyor ve aynı zamanda da AKP'nin istismarına maruz kalıyor.

HDP PKK'nın siyasi ayağıdır, dağ kadrosunun emrinden çıkamaz dediğimde kimi HDP'li seçmenin kalbi kırılıyor, şiddetle buna karşı çıkıyor. Oysa partinin kendisi bu duruma karşı çıkmak şöyle dursun gurur duyuyor, her fırsatta lider Öcalan diyor, evet, bizim yol haritamız PKK'nın yol haritasıyla birdir mesajları veriyor.

Seçim yaklaşıp oy hesapları yapılmaya başlandığında yine en çok kullanılan parti de kendileri oluyor. Çözüm sürecinde AKP'nin getir götür işlerini yaptılar. Terörist başıyla görüşmelerde, mesaj iletme konularında büyük bir şirket yöneticisinin sekreteri misali oradan oraya koşuşturdular. Çözüm süreci sebebiyle AKP'nin oyları düşünce bir kenara itilip illegal muamelesi gördüler. Aslında hep illegaldiler, hiçbir zaman seçmenlerinin menfaatini ön planda tutmadılar. Hazır olda Öcalan'nın ve Kandil’in işaretini beklediler. Hem AKP eliyle hem de PKK eliyle kullanıldılar. Şimdi oylar hesap kitap edildikten sonra tekrar masaya sürüldüler.

HDP artık şapkasını masaya koyup düşünmek zorunda. PKK güdümünden, PKK yönetiminden kısa bir sürede kurtulamasa bile bunu yavaş yavaş, kademe kademe gerçekleştirmek zorunda. Eğer gerçek bir siyasi parti ise özgür olmalı, kimsenin maşası, uygulayıcısı, getir götürcüsü olmamalı, kendi kararını kendi vermeli. Yoksa birilerinin işi düştüğünde ulaklığa, birilerinin işi bittiğinde kapatılmaya mahkûmlar.

 

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
34