Zanka

Elazığ’da deprem oluyor, depremin yıl dönümünde ve aynı zamanda salgının tavan yaptığı, hastanelerin hınca hınç dolu olduğu, ölüm oranlarının son derece yüksek olduğu bir zamanda vatandaşa çay fırlatıyor. Bunu yaparken de birbirinize çok yaklaşmayın ha, diyerek kendince önlem alıyor.

Sokağa çıkma kısıtlamalarının olduğu dönemlerde, ülkenin dört yanında lebalep kongreler düzenliyor, yine vatandaşa çay fırlatıyor.

Sel felaketi yaşanıyor, insanlar kanalizasyon suyunun yağmura karıştığı kara, pis sularda sürükleniyor. Devasa toprak kütleleri, üzerindeki apartmanı oyuncak bir evmişçesine alıp azgın sele katıyor. Huzursuz şekilde promteri takip eden, sağda solda promter arayan gözleri dışında, yüzündeki sabit ifade asla değişmiyor. Tutuyor vatandaşa yine çay fırlatıyor.

Devasa orman yangınları çıkıyor. Vatan dediğimiz toprak parçası üzerindeki en değerli varlıklarımız ağaçlarımız, ormanlarımız yanıyor. İnsanlar hayvanlar yanıyor, köyler kasabalar yanıyor; geleceğimiz, çocuklarımıza emanet edeceğimiz yeşilimiz, çiçeğimiz, böceğimiz, kuşumuz, toprağımız yanıyor… O ise derhal felaket noktalarına intikal ediyor, yangın devam ederken, kontrol altına alınmamışken, bölge halkı, buraya yangın söndürme uçakları gönderin, cayır cayır yanıyoruz, diye feryat ederken, yine yüzüne kondurduğu değişmeyen donuk ifade ve bezgin bir eda ile vatandaşa çay fırlatıyor.

Millet canının, malının derdine düşmüş cayır cayır yanarken, o, varlığımla sizi şereflendirmeye geldim der gibi bilmem kaç koruma, bilmem kaç araçlık konvoyla afet bölgesini ziyaret ediyor. Onun bu ziyaretlerinin akıl alamaz derecede yüksek maliyeti, keşke o parayla bölge insanına yardım yapılsa. Şu günkü günde beş kuruş kaynak dahi israf edilmese dedirtiyor.

Günler yıl gibi uzun sürüyor çünkü yangınlar sönmüyor. Yeterince uçak yok, sosyal medya ihmal var diye homurdanıyor, bölge halkı isyan ediyor. Yangının sekizinci gününde, “Yerleşim bölgelerindeki bu tür yangın vesairenin sorumluluğu büyükşehir belediyelerinin” şeklinde açıklama yapıp hah, suçluyu buldum, benim yakamdan düşün demeye getiriyor.

İlk zamanlar tarikat, şeyh, pelikan, yandaş takımı yangınları PKK çıkardı yazıyor, söndürülmesi için çalışmalar başlatıldı mı başlatılmadı mı, hiç o mevzulara girmiyorlardı. Hatırlayın, zaten ilk günler yangın felaketi ve getirdiği yıkımdan çok ilkokul çocukları gibi kim çıkardı kavgası vardı. Kavga öyle tatlı, öyle heyecanlı öyle çekişmeliydi ki yangının kendisi pek ilgi görmüyordu.

Ve bugünlerde hükümete karşı sesler yükseldiği için yandaş gazeteciler velinimetleri zarar görecek endişesi ile her zaman olduğu gibi “Bir hareketlenme var, aman Yarabbi! Yoksa ihtilal mı yapacaklar!” yazmaya başladılar. Türk filmi gibi senaryonun sonu baştan belli.

O bu değil de benim aklım hâlâ çay fırlatma ile varlığıyla halkı onurlandırma meselesinde. Bu nasıl bir ruh hâlidir ki diye düşünürken aklıma Jack London’ın “Kahkekili’nin Kemikleri” isimli hikâyesindeki şu satırlar geldi:

…İnsanların çoğu aptaldır ve bu yüzden az sayıdaki akıllı adamın onlara göz kulak olmalarına ihtiyaç duyar. Şefliğin sırrı burada gizlidir. Tüm dünyada insanları yöneten şefler vardır. Ezelden beri tüm dünyada var olan bu şefler bir sürü aptal insana, “Bunu yapın şunu yapmayın. Çalışın, bizim size dediğimiz gibi çalışın yoksa aç kalır yok olursunuz. Size koyduğumuz kurallara uyun yoksa birer canavara dönüşürsünüz ve dünyada yatacak yeriniz olmaz.” demiştir. Babalarınızı yöneten ve onlara çeki düzen veren şefler olmasa sizler de olmazdınız. Şimdi bizler sizleri yönetmesek ve çekidüzen vermesek sizin de soyunuz tükenir. Huzuru bozmamalı, terbiyeli olmalı ve burnunuzu temizlemelisiniz. Yatağınızda uyumak istiyorsanız ve şaşkın kuşlar gibi ağaçlara tünemek istemiyorsanız geceleri erken yatmalı, sabah da erkenden çalışmaya gitmelisiniz. Şimdi yam ekme zamanı, haydi yam ekin bakalım. Bugün piknik düzenleyip hula dansı yapın, yam ekme işini yarına ya da aylak aylak gezindiğiniz başka bir güne bırakın demiyoruz. Şimdi yam ekeceksiniz diyoruz. Tam da bugün. Birbirinizi öldürmemeli, komşularınızın karılarına göz dikmemelisiniz. Alın size bütün hayatınız. Çünkü siz kırk yılda bir düşünürsünüz. Bizler yani sizin şefleriniz ise sizin için her gün düşünür, gelecek günlerinizi de planlarız…

Çay fırlatırken kendini bu hikâyedeki bir kabile şefi gibi mi görüyor bilmiyorum ama bizim de erkenden kalkıp para kazanmak, geçimimizi sağlamak, vergimizi ödemek üzere dört yana dağılıp canla başla çalışmamız gerekiyor. Onların ise bizim ekim yapma zamanımıza, nasıl çalışmamız gerektiğine, ne zaman yatıp ne zaman kalkmamız gerektiğine dair kafa yormalarına lüzum yok. Sadece şahsi uçaklarına atlayıp yangına tepeden bakmak yerine, bizden topladıkları paralarla yangın söndürme uçağı almaları, bizden topladıkları paraları israf etmemeleri, bizden topladıkları paraları bizim güvenliğimiz, sağlığımız, eğitimimiz, geleceğimiz için harcamaları, bizden topladıkları paralarla lüks ve şatafat içinde yaşamamaları gerekiyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
51