Bölüm 2: Sevda ve Orhan - Sevda'nın Zorlu Yolları
Aşkın yaşam kadar gerçek, tadına varılamayacak kadar kısa ve bir bıçak yarası gibi acı verdiğini; beni dostluğun ve aşkın tam arasında, gecenin bir yarısında ve hep kışın ortasında bıraktığını bilseydim şimdi, yine de on sekiz yaşında, şehirlerarası yola gidecek o buz gibi olan otobüse büyük bir hevesle biner miydim? Binerdim elbet çünkü bugün bile hala aşkın değil biz zavallı insanların suçlu olduğuna inanıyorum.
Orhan'a olan aşkım yaşam kadar gerçekti çünkü ancak o yanımdayken damarlarımda gezen kanı hissedebiliyordum. Tadına varılamayacak kadar kısaydı çünkü hiç yaşanmadı. Bir bıçak yarası gibi acıtıyordu çünkü ben onu sonuna kadar yaşadım.
Meliha ile ilk karşılaşmamız sadece hafızamda değil kalbimde de büyük bir yer ediniyor. Henüz on sekiz yaşında, tanımaktan ve hatta konuşmaktan korktuğum onlarca insanın ortasında yapayalnız kalmışken, üniversitenin bahçesinde hiçbir planı olmadan, açık yüreklilikle ve her zaman, en katı kalpleri bile yumuşatacak o müthiş şefkatiyle bana getirdiği kahvenin, bırakın kırk yılı, on bin kere kırk yıl hatırı vardır. Ben o hatıra ihanet ettim.
- Öyle ürkek bir ceylan gibi duruyordun ki gelmeden duramadım demişti bana çok sonraları. O ürkek kızın daha sonra, senin aşkına çöreklenecek vahşi bir hayvan olacağını bilseydin yine de gelir miydin Meliha? Sen gelirdin. Yine de senin de iyiliğinin yetmeyeceği şeyler var bu dünyada Meliha. Bir dostun şefkati, bir aşığın aşkını yenemedi.
***
- Otobüsün saat kaçtaydı diye soruyor ev arkadaşım, tıpkı dört sene önce, küçük kız kardeşimin sorduğu gibi.
- Sabah 8.00'de diyorum fakat bu sefer sesimde o büyük heves yerine hiçbir şey beklememenin derin durgunluğu var ve evet, bu sefer istikametim ters.
- En yakın arkadaşını kaybettin diyor, buralardan uzaklaşmak sana da iyi gelecek.
Hayır gelmeyecek, bundan sonra bana hiçbir şey iyi gelmeyecek. Çünkü ben bütün iyilikleri, bir aşkın pençesinde, kendimden bencilce ve zavallıca uzaklaştırmıştım. Çünkü ben dostluğun o ferahlatıcı denizini reddedip kendimi aşkın alevli yangınına atmıştım. Çünkü huzursuzluk, mutsuzluk ve acı her zaman galip gelir. Çünkü biz insanlar biraz böyleyiz...
Meliha ve Orhan'ın nişanında, kendimi tutamayıp ağladığımda, Meliha sırtımı artık beni iyice kötüleştiren şefkatiyle okşarken, onun nişanlısını elde edemediğim için değil de "mutluluktan ağlıyorum Meliha" dediğimde, işte o an, bütün iyilikleri uzaklaştırmıştım kendimden.
Üstelik her şeye rağmen hala kimden kaçtığımı bilmiyorum; Meliha'nın ölümünden mi? Yoksa ne kadar uğraşsam da dizginleyemediğim, Orhan'ın aşkından mı?
Kapı çalıyor. Tüm bu düşüncelerin ortasında kapıyı çalmasını beklediğim hem ilk hem son insan Orhan, yine de elinde birkaç defterle karşımda dikilmiş, ne diyeceğini bilmeden öylece duruyor.
-Meliha'nın defterleri... Günlük gibi bir şey. Annesi verdi, seninle ilgili sayfalar da var. Okumak istersin diye düşündüm.
Okumak isterim. Okumak, Meliha'ya yaptığım kötülüklerle yüzleşmek isterim. Umarım beni yerden yere vurmuş, Orhan'a olan aşkımı kıskanmış, benim hakkımda kötü şeyler yazmıştır. Ancak ve ancak o zaman ben de tüm bu duyguların altında ezilmem de yalnızca günahlarımdan arınmak için dua ederim.
İçeriye davet ediyorum Orhan'ı. Peki, içeriye davet ettiğim Orhan mı, Meliha'nın yazdıkları mı?
" Sevdayı ilk gördüğüm zamanı hatırlıyorum okulun bahçesinde etrafına çekinerek bakıyordu benim de yeni tanıştığım kişi beni ansızın ortada bırakınca elimdeki kahveyi ne yapacağımı bilememiş kahveyi atacak çöp ararken görmüştüm Sevdayı yanına gidip merhaba demiştim aslında herhangi biriyle tanışmaya hazırlanmış olacak ki önceden çalıştığı çok belli olan o cümleyi kurmuştu merhaba Farsçada benden sana zarar gelmez demekmiş senden bana zarar gelmez değil mi ben de öylesine etkilenmiştim ki evet demiştim sana benden zarar gelmeyecek ve o sözümü de hep tutmaya çalıştım tuttuğuma da inanıyorum Sevdanın tüm deli hallerini sevdim bazen işleri karıştırdığında derslerden kötü not aldığında ya da tüm harçlığını bitirdiği için parasız kaldığındaki hallerine hep Sevdanın zorlu yolları diyerek dalga geçerdim bana asla küsmezdi bugün doktora gittim ve bunu Sevdadan bile sakladım doktorum bana pek ümitli konuşmadı yine de benden ümitli olmamı bekledi ardından benim Orhanın ve Sevdanın yeri olan çok sevdiğimiz o çay bahçesine gittim tek başıma oturdum ve saatlerce düşündüm keşke dedim kendi kendime ikisi de kabul etse de ikisi de şöyle bir düşünse de benden sonra evlenseler hem birbirlerine çok yakışıyorlar hem de benim gözüm arkada kalmaz ne de olsa hayatta en sevdiğim iki insan Orhan ve Sevda biri hayatımın aşkı biri hayatımın dostu belki de çocukları olur da adını Meliha koyarlar şimdi böyle dediğimi bilseler bana ikisi de gülerler biliyorum ama belli de olmaz ya bir süre sonra yanıma Orhan geldi ucundan ona bu konuyu açmaya karar verdim istersen dedim beni bırakabilirsin nasıl olsa sonum belli araya girdi senden vazgeçmem geçemem dedi ağlamaya başladım mutluluktan dedim üzülmesin diye ama mutluluktan ağlamıyordum yaşamak istiyorum diye içimden geçirdim yaşamak istiyorum ve çocuğumun adını Sevda koymak istiyorum ne güzel olurdu Orhandan bir çocuğum var ve adı Sevda şöyle bir gülümsedim Sevda Sevda Sevda doğmamış çocuğuma Sevda diye seslendim Sevda duysa buna da gülerdi sana inat koyacağım derdim Sevdanın zorlu yolları başlardı"