Zanka

Yıl 2022, Homeros’un dünyasını değil her şeyin belirsiz olduğu, sisler ardındaki bir dünyayı yaşıyoruz. Birbirimize kanatlı sözler söyleyemiyor, hele ki o gül parmaklı şafağın söktüğünü göremiyoruz.

Edebiyatın kutsal kitabı Homeros Destanlarının üzerinden çok zaman geçti. Bu destanlar üzerine çok şey yazılıp çizildi, araştırma yapıldı, akademik makale yazıldı hatta akla mantığa uymayan tezler öne sürüldü. Homeros bir kadındı diyenler bile oldu. 

İlyada ve Odysseia’yı dünyanın en ünlü yazarı Homeros’un yazıp yazmadığı bile meçhul. Zaten var olan, dilden dile aktarılan destanları Homeros’un bir araya getirip düzenlediği, üzerinde birtakım değişiklikler yaptığı görüşü hâkim. Homeros’un MÖ 850 sularında yaşadığı tahmin ediliyor. Bu durumda destanların bu tarihten daha da eski olması olası.

Halikarnaslı Herodotos der ki: “Hesiodos’la Homeros, Yunanlıların tanrı soylarını kurdular, ad ve ek adlarını taktılar. Tanrılara yetkilerini ve işlerini ayırdılar, görüşlerini belirttiler.”

Yalnızca Atina’da değil, tüm Yunan şehir devletlerinde Homeros kutsal bir kitap misali her türlü bilgiyi içeren kaynak muamelesi görüyor ve Yunanistan’da eğitim bu kitap üzerinden veriliyordu. Neden verilmesin ki destanlarda insan anatomisinden gemiciliğe, silah yapımından savaş taktiklerine, aile yaşamından gelenek göreneklere dek geniş bir yelpazede bilgi sunuluyor.

Homeros bugünkü dünya edebiyatının ve felsefesinin kaynağıdır şeklinde kurduğum iddialı cümlemi şöyle açıklayabilirim: İlk Çağ filozofları Homeros okuyorlardı. Modern Çağ filozofları bile ilk olarak Latince öğrenip Yunan mitolojisi eğitimi alıyor, temellerini bu şekilde sağlamlaştırdıktan sonra felsefe yapmaya başlıyorlardı. Mitolojinin kaynağı ise yine Homeros’tu.

Bugün ezberden, düşünmeden, sorgulamadan okunan semavi dinlerin kitapları gibi Platon da Antik Çağda aynı durumda olan kutsal görülen, düşünmeden, sorgulamadan ezbere okunan Homeros Destanlarına karşı çıkmış, bugünkü bilimin doğması için yol açmıştır. Homeros olmasa, karşı çıkılacak şey olur mu, insan bilim ve tecrübesinin üzerine ekleyerek yenisini koyabilir miydi?

Günümüzde Batı kültürünün, Batı felsefesinin hâkim olduğu dünyada, pek farkında olmasak da pek çok şey Homeros etrafında dönüp durur. Yaklaşık üç bin yıllık destanın üzerine medeniyet inşa edilmiş çünkü dünyaya yön veren, şekillendiren baskın Batı Kültürü Homeros’tan beslenmiş.

Homeros’un şiiriyle bugünün şiirini, Homeros’un edebiyatıyla bugünün edebiyatını karşılaştırınca gözlerim doluyor. Ana kucağından, yaşadığımız doğadan ne kadar uzaklaşmış ne kadar kendi kabuğumuza çekilip çetrefilli duygular içinde debelenip durmuşuz diyorum.

Homeros benzetme ve mecazlarında kuşu, gökyüzünü, güneşi, ayı, şafağı, geceyi, gündüzü, ağacı, suyu, toprağı, yabani hayvanları kullanırken, biz çirkin eşyaları, soğuk duvarlar arasına hapsolmuş belirsiz duygularımızı, melankolilerimizi kullanıyor, bunlardan besleniyoruz.

Homeros iki dizede zengin bir şekilde nefes kesen benzetmelerle derdini anlatırken, biz ucu bucağı olmayan cümleler kurup iç karartıyor, yine de söylemek istediğimizi net şekilde ifade edemiyoruz. Homeros coşkun ırmaklar misali çağlarken, biz tek ayak üzerinde sekerek ilerliyoruz.

Doğadan kopan insan, aslında onu var eden her şeyden kopuyor, sadece kendine yöneliyor. Bu yönelişte çaresiz, duygularını ve kendini inceliyor, yalnızlık ve aidiyetsizlik hisleriyle dolup taşıyor. Modern dünya insanlığımızı, bağlarımızı unuttururken bu, edebiyatımıza da yansıyor.

Öyle ise ara sıra Homeros okuyup gerçekte ne olduğumuzu ve nerden geldiğimizi hatırlamakta fayda var.




Bu içeriğe emoji ile tepki ver
35