Zanka

Değerli Hocam Nurten Bilenoğlu geçen gün bana bir yazı gönderdi. Oku, daha sonra bunun ile ilgili seninle konuşmak istiyorum, dedi.  Anladığım kadarıyla kişi başından geçenleri bloğuna yazıyor. Yazanın ismini ve nerede yazdığını söyleyecek değilim.

Pek tabii önemli olan ne yazdığı, iyi bir eğitim almış maddi özgürlüğe sahip kimi kadınların nereye koştukları. Sınırsız bir şekilde yaşadıkları ilişkileri, yatak maceraları, keyifle nasıl oradan oraya savrulduklarını matah bir şeymiş gibi anlatmaları vesaire.

Erkekleşen kadın tabirini kullanıp da cinsiyetçilik yapacak değilim. Erkek de sınırlarını bilmeli kadın da. Mesele erkek kadın meselesi değil, her alanda özgürlüğünü kazanmış kimi kadınların bu özgürlüğü aniden zengin olup parayı hazmedememiş görgüsüzler gibi hazmedememe, ne yapacağını şaşırma hâli.  

Daha düne kadar eğitim alma, dışarı çıkma, seçme ve seçilme hakkımız yoktu.

Sanayi devrimini yaşayan Avrupa'daki kadın bizden daha önce dışarı çıktı, çalışmaya başladı. Her iki dünya savaşında silah fabrikalarında hatta kömür madenlerinde çalıştılar.

1903'de Britanya’da Emmeline Pankhurst, kadının oy kullanma hakkını gündeme getirdi, bu davayı militan taktiklerle savundu. Oy kullanma hakkı anlamına gelen “Suffrage” sözcüğünden yola çıkılarak “Süjrajet” adıyla anılan kadın eylemciler, yaptıkları gösteriler sonucu defalarca tutuklanıp hapse atılmış işkence görmüşler. ABD'deki Süfrajistler de yine oy hakkı için dişe diş göze göz mücadeleye girişmişler.

Biz mi? Hiçbir şey yapmadık, yüce Atatürk tüm haklarımızı altın bir tepsiyle sundu. Ve gün geçtikçe sahip olduğumuz eşit hak ve hürriyeti sadece cinsel yaşamdaki özgürlük olarak algılamaya başladık.

Biz Aristo’nun yarı evcil ev hayvanları, Yahudilerin lilith’leri, Arapların alınıp satılan cariyeleri, Vikinglerin cinsiyetimizden dolayı Valhala’ya giremezler dedikleri; yüzbinlerce yıl boyunca itilip kalkılanlar değil miyiz? Tam da bir şeylerin değişmeye başladığı şu günlerde, elimize geçen fırsatı heba etmeye hakkımız var mı? Bu derece yozlaşmaya, yoldan çıkmaya hakkımız var mı? Daha dün bir erkeğin bilmem kaçıncı eşi değil miydik?

Dünyayı biz değiştireceğiz, biz ve bizim yetiştirdiğimiz çocuklar haksızlığın hukuksuzluğun önünde duracak. Eğitimli, çalışan kadının kendini kaybetmesi, zaman kaybetmemizden başka işe yaramaz.

İNATÇIYIZ YAPARIZ

Çok inatçı insanlarız, mesela bir tartışma söz konusu olduğunda sesimiz kısılana, artık saçmalamaya dek konuşuyoruz. “Karşımdaki bana ne anlatmaya çalışıyor, hiç değilse bir-iki dakika susup dinlesem, dinlediğim şeyler hakkında düşünsem mi?” demiyor, asla yenilgiyi kabul etmiyoruz.

Bir sinema ya da tiyatroda dayanamayıp konuşuyor, etrafımızdaki insanları rahatsız ediyor, onlardan “Lütfen sesiz olun” şeklinde bir uyarı aldığımızda, azmedip inat edip daha çok konuşuyor hatta daha fazla gürültü çıkarmaya çalışıyoruz.

Dedim ya inatçıyız asla pes etmeyiz...

İstediği gibi resim çizemeyen, şarkı söyleyemeyen, kafasında kurduğu hayali istediği şekilde cümlelere dökemeyen, istediği sürede istediği mesafeyi koşamayan, çözmeyi çok istediği bir matematik problemini çözemeyen, işe yarar bir siyasi proje üretemeyen...

Tüm bu işlerin icracıları bir ressam bir şarkıcı bir yazar bir atlet bir matematikçi bir politikacı da aynı türden bir inada sahip mi? Yazamadığı şeyi inat edip sabaha dek yazmak için uğraşıyor mu? Çözemediği problemi aylar, yıllar boyunca çözmek için çabalıyor mu? Benim çevremde yapamadığı herhangi bir işi inat edip yemeden içmeden kesilip yapmaya uğraşan insanlar yok ama bir tartışmada ya da edepsizlik mevzusunda inat eden, bununla da gurur duyan, kimseye pabuç bırakmam, diyen bir dünya insan var.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
71121