Zanka

Bir arkadaşım tıpkı geçen Ramazan’da annemin bana söylediği acı gerçeği hatırlattı. Arkadaşım bana aynı şeyleri söyledi.

Doğrusu bu defa da içim burkuldu, üzüldüm ve sıkıldım.

Arkadaşım bana, camilere eskiden olduğu gibi artık çok kişinin gelmediğini, sadece semt camileri değil rağbet edilen büyük camilerin ve selatin camilerinin de bomboş olduğunu söyledi.

Bu bana yine geçen yıl Regaip kandilinde Twitter’da paylaşım yapan Nevzat Çiçek’in Fatih Caminin cemaatten boşalan hicranlı fotoğrafını hatırlattı. Mübarek günlerde avlusu dâhil olmak üzere tıklım tıklım dolan Fatih Camii o gece niçin boştu?

Nevzat Çiçek, geçen yılın Regaip kandilinde Fatih Camii’nden üstteki fotoğrafı da paylaşarak “Kandil Gecesinin bu saatinde Fatih Cami. Geçmiş yıllardaki kandillerde bu saatlerde burası kalabalık olur bu saatlerde Tesbih Namazı kılınırdı…Toplum mu dinden uzaklaşıyor yoksa…” mesajını yazmıştı.

Nevzat Çiçek’in paylaşımı üzerine birçok tartışma ve yorum yapılmıştı ama bu olumsuzluğun nedenleri açık yüreklilikle bir türlü dillendirilmedi.

Arkadaşımın sözünden anladığım kadarıyla durum son zamanlarda da değişmedi. Ülkemizde hemen her adım başı inşa edilen camilere ve Diyanet İşlerine ayrılan dev bütçelere rağmen ibadet yerleri rağbet görmüyor.

Size bir sır vereyim mi?

Kandil gecelerindeki kutlamalara kimler gider biliyor musunuz?

Cevabını vereyim, halk tabakası gider. Hani bildiğiniz şu sade ve safi halk gider. Eğer kandillerde ve mübarek günlerde onlar da gitmiyorsa yolunda gitmeyen büyük problemler var demektir. Zira İslamcılar, yani okumuş araştırmış cinsinden “Bay bilmiş dinciler” kandil gecelerinde camiye asla ve asla gitmezler. Kandillerin İslam dininin esasından olmadığını ve uydurulduğunu (Bidat olduğunu) bilmeleri, İslamcı entelektüeller için yeterli gerekçedir.

YAPMACIK CAMİLER CEMAATİ RET EDİYOR

Öyleyse ne oluyor da camiler terk ediliyor ve gerçek müdavimlerinden kopartılıyor?

Başarılarından ötürü İslamcıları, din adamlarını, tarikat şeyhlerini ya da cemaatçileri tebrik etmek mi gerekiyor, bilmiyorum. Çünkü sonunda, din üzerinden yürüttükleri başarılı operasyonların sonuçları ortaya çıkmaktadır. Evet, onlar belki bu manzarayı görmeyi istemiyorlardı ama bazen insanlık, toplum bünyesine zorla yedirilmeye çalışılan sahte projeleri kusar. Şimdi de camiler, o safi müdavimlerini kaybettiği gibi yapmacık cami cemaatlerini ret ediyor.  İşte camileri cemaatsizleştiren asıl büyük gerçek olan budur.

Tek parti döneminde camiler ahıra çevrildi, yıkıldı ve ortadan kaldırıldı, yalanına sarılıp muhafazakâr kimlikli iktidarlar zamanında yıkılan, hatta satılan cami sayısının inanılmaz rakamlarda olduğunu görmezliğe gelen dincilerin bu “Negatif Zaferi” kutlu olsun.

Bakmayın siz, Cuma namazlarında veya bazı dinci grupların göstermelik gıyabi cenaze namazlarında ya da Ramazan’ın ilk gecesinde ve Kadir gecelerinde camilerin hınca hınç doldurulma sahnelerine. Söz konusu manzaralar bazen dinsel riyakârlığın bazen ibadetlerin kimilerince adeta put haline getirilişinin bazen de biçimsel muhafazakârlığın cami podyumundaki resmidir. Yoksa cami cemaatçiliğinin tükenmişliği ve aymazlığı inkâr edilemez boyutlardadır.

Her yere camiler yapılıyor mu, evet yapılıyor.

Cami minarelerinden ezanlar ahenksiz okunuyor mu, evet okunuyor.

Peki, cami sayısı arttığı halde oraya giden cemaat sayısı niçin azalıyor? İşte bunun yanıtı biraz uzun.

Camilerin, insanları kaçıracak, usandıracak ya da kendine küstürecek ölçüde ne gibi rahatsızlık veren özellikleri olabilir, diyorsanız konuya bir de geniş çerçeveden bakmamız gerekiyor.

CAMİ NASIL BİR MEKÂNDIR

Cami, ilk ve orijinal adı “Mescit” olan saygın merkezdir.

Camiler, İslam dünyasının en yaygın ibadethanesidir. Ama bazen Hz. Muhammed’in bile hışmına uğrayarak bizzat onun tarafından yıkılan münafık sığınağıdır cami.

Camiler, İslam’ın ilk yıllarında her inançtan insanın görüşlerini paylaştığı senatodur.

Camiler, İslam’ın öncü topluluğu zamanında, parasız ve yaygın eğitim öğretimin uygulandığı kültür yuvasıdır.   

Camiler, hayallerde arınmışlığını muhafaza eden, mimariye aksetmiş iman aynasıdır.

İslam dininin doğduğu ve yayıldığı yıllarda heyecan ve samimiyetin paylaşıldığı yerler camilerdi. Toplanılan yer anlamındaki cami, bedenleri ve ruhları yoğun bir harç ile aynı yerde birbirine yapıştırıyordu. Cuma Namazları özgürlüğün sembolü olarak camilerde bayraklaşıyordu. Ne var ki eski yapıların bina kolonları birtakım faktörlerle yorulduğu gibi, İslam’ın mahremi olan camiler de yıpranma sürecine girdi.

Oysa camiler her inanç sahibinin yararlanması için tasarlanmış yapılardır. Özel statüleri kabul etmeyen İslam dini, bu yapıları da torpilli veya kendisinden uzak kalınan ibadet sahaları olarak görmemiştir. Kendisini ziyarete gelen Hıristiyan kimlikli yabancı misyon şefleri için Medine’deki Mescidi Nebi’nin bir kısmını kiliseye (şapel) dönüştüren Hz. Muhammed, mescitlerin bu özelliğini pratiğe uygulamıştır.

Bunlar camiye ait belirgin özellik ile sıfatlardır.

CAMİLER NE HALE GETİRİLDİ

Camilere son zamanlarda olumsuz nitelikler de eklenmeye çalışılmaktadır.

Nedir onlar? Örneğin…

Camiler, kimi zaman dost meclisinde yapılamayan süfli konuşmaların veya dedikoduların yahut engellilerle alay mahiyetindeki yakışıksız muhabbetlerin yoğunlaştığı yerler haline getirilmiştir.

Camiler, uslanmaz bedenlere monte edilmiş bahaneli ruhların, manevi kirler sonrasında ibadetle gusledilerek yıkanması maksadıyla inşa edilen tebrie (kirlerden arınma) mekânları haline getirilmiştir.

Camiler, şımarık kapital üstatlarının ve arlanmaz hayâsız politikacıların kendi ikbal ve çıkarları uğruna kimi zaman kapısına bariyer koyarak kapattığı, ona yalnızca dinciliğin mekânıymışcasına muamele yapıp iptal ettiği mahzun karargâh haline getirilmiştir.

Camiler, maaş karşılığı namaz kıldıran imam sıfatlı memur dindarların, kimi zaman İslamcı iktidara yakın politika durağı ve hutbelerde siyasal mesaj verilen noktalar haline getirilmiştir.

Camiler, Allah’ın rahmetine aday odak noktaları olmasına rağmen, laneti de celbeden zıtlıkların barındırıldığı tanrısal alan haline getirilmiştir.

CAMİLERİN GETİRİLDİĞİ DURUMUN ÖZETİ

Cami mimarisinde zaman zaman güzel yapıtlar ortaya çıkmasına rağmen, genellikle çarpık yapı örnekleri ve görmemişlik uzantısı minareler dikkatimizi çekmektedir. En küçük bir doğal afette ilk hasarı yaşayan yapılar camilerdir. Özellikle fizik kurallarını zorlayan minareler iskambil kâğıdı gibi bir bir insanların başına devrilmektedir.

Cami cemaatleri genellikle, tıpkı tarikata intisap edenlere benzer şekilde, olumsuz topluluklara çatı olmuştur. Bazen ölüme yaklaşanların bazen aile yakınlarınca kovulup evde oturtulmayanların bazen de sosyal hayatta yer bulamayanların ya da cami vakıflarından maddi manevi fayda umanların ortak vasfı “Cami Cemaatçiliği” olmuştur.

Camilerin civarındaki türbe ve tarihi mezarlar (hazire) türlü türlü hurafe ve batıl inançların çekim ve sergi alanlarıdır. Eyüp Sultan, Telli Baba ve Oruç Baba misali türbeler; bilgisiz veya çaresizlere sığınak olmanın yanında, aslında Osmanlı uygarlığının fethettiği toprakları kendine ait kılma politikasının ürünleridir. Mistik özellikler yüklenen “Manevi Babalar”, “Devlet Baba”nın metafizik temsilcisi hüviyetine getirilmişlerdir. “Arz penceresi” denilen noktalarda, türbedeki ölüden istekler rica olunurken, şirke düşüldüğünün farkına varılamamıştır. Eyüp Sultan Camii ve civarı, hurafe ve batıl inançların yoğunluğunda rakipsizdir. Eyüp Camii’nin ve etrafındaki türbelerin çeşitli uydurma hikâyeleri vardır.

Ramazan Ayı’nda camilerin etrafında muhterislerin otağı vasfındaki iftar çadırları yalnızca dine mesafeli olanların değil dinini seven herkesin eleştirilerine neden olmaktadır. Yaz aylarında gece geç vakte kadar bazı belediyelerce düzenlenen “dini sohbet ve mehter gürültüsü” etkinlikleri, istirahat etmek isteyen ve din sohbetinden hoşlanmayanların tepkisini çekmektedir.

Camilerde ibadetleri yönetme ve mekânı tertipli tutma görevlisine “İmam veya hoca”, imamın yardımcısı olup ezan ve kamet gibi dinî seremonileri icra eden kişilere de “Müezzin” denir. Camilerde örgütlenen din istismarcısı partilerin yandaş cami görevlilerine ise din görevlisi değil, din adamı dememiz gerekmektedir, çünkü din baronluğu olan ruhbanlık İslam’ın yasakladığı bir sınıftır. Kimi imamların önemli dini günlerde “uslanmaz ve ısrarcı yardım talepçileri” olarak para toplamaları hiç de şık durmamakta ve bu profil bir din görevlisine asla yakışmamaktadır.

Netice olarak…

Cemaat sayısı gün geçtikçe azalan camilerde gerçek sorun camide değil dinlerin mukaddesatına mirasçı olduğunu sanan dindar kılıklı vasıfsız muhterislerdedir.

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
1