Zanka

Asırlardır uykuda olduğu sanılan ama aslında ruhumuzun derinliklerinde, birtakım uygulamalarımızda, töremizde, adet ve geleneklerimizde varlığını hissettiren, Türklüğün özünde anlam kazanmış milli bir dinin gelmekte olduğunu ne zamandır haber veriyorum..

Son dönemlerde dincilik adına yaşanan kötü örnekler, İslam’ın dışındaki diğer dinî akım ve inanç şekillerine ilgiyi güçlendirmiştir. İslam hukuku alanında sapkınca fetvalar, zorlamalı din dersi anlayışı ve İslamcılığa yol vermeye ayarlı Milli Eğitim müfredatı, özgürlüğünü kısıtlamak istemeyen kitleleri inanç arayışına sürüklemektedir.

Evanjelizm gibi Batı kaynaklı ve emperyalizme dayalı dinler ya da Uzakdoğu’nun new age tarzı dinler, kimi marjinal gruplar arasında revaçta olsa da, kendi ulusal köklerine ait değerlere yönelmeyi yeğleyen ve sayıları azımsanmayacak ölçüde artan Türkler için “Tengricilik (Gök Tanrıcılık)”, özlemin ötesinde bir hasret vasfına bürünmektedir.

Tengriciliğin/ Gök Tanrıcılığın Belirgin Özellikleri

Gök Tengri inancı Türklerin ana kültüdür. Kunlar, Tabgaçlar, Gök Türkler, Uygurlar gibi eski Türk boylarında bu inanç yer alır. Orkun yazıtlarında, Türk Tanrı inancının temelleriyle ilgili bilgilere rastlanmaktadır. Tonyukuk bengü taşında birçok kez adı geçen Tangri ya da Tengri, daha çok 'milli' bir tanrı niteliği taşır. Göktürklerin Çin esaretinden kurtularak İkinci Göktürk Devleti'ni kurmaları, Tanrı'nın isteğiyle gerçekleşmiş kabul edilir. Bu inanca göre Tanrı, Türk Milleti'nin geleceği ile ilgilenen bir ulu varlıktır.

Gök Tanrı (Kök Tengri) kavramının eski Türk inanışında önemli bir yer tuttuğu konusunda somut örnekler vardır. Tanrıkut Mete (Motun), Çin hükümdarına yazdığı bir mektupta Gök-Tanrı'nın kendisini tahta çıkardığını bildirmiş, Gök'ün yardımıyla ve kendi askerleri ile atlarının çabaları sayesinde yirmi altı devleti ve Gansu'dan Kuzey Tibet ile Batı Türkistan'a kadar uzanan bölgedeki halkları yenerek Kun'laştırdığını vurgulamıştır.

Gök Tanrı dininin Türklere özgü bir inanç olduğu 'Tanrı' (Tengri) sözcüğünden anlaşılmaktadır: Bu sözcük belirli fonetik farklarla (Başkurtça dışında) bütün Türk lehçelerinde yer almasının yanı sıra birçok Asya topluluğu dillerine giren ortak bir kültür öğesidir. Türkçe olan 'Tanrı' sözcüğü en açık biçimde Çince yazılmış bir metinde Kun imparatoru Mete'nin unvanları arasında geçmektedir.

Tengricilik ya da Göktanrı dini tüm Türk ve Moğol halklarının, şimdiki inanç sistemlerine katılmadan önceki inancıydı. Tengri'ye ibadet etmenin yanında Animizm, Şamanizm, Totemizm ve atalara ibadet etmek bu inancın diğer ana hatlarını oluşturuyordu.

Bu inanca göre Gök'ün yüce ruhu Tengri'ydi. İnsanlar kendilerini Gök Baba Tengri, Toprak Ana Ötüken ve insanları koruyan atalarının ruhları arasında güven içinde hissedip, onlara ve diğer doğa ruhlarına dua ederlerdi. Büyük dağların, ağaçların ve bazı göllerin güçlü ruhları barındırdıklarına inanarak dualarını bu cisimlere yöneltirlerdi.

Gök Tanrı 'Ulu Tanrı'dır. O, yaşam verici ve yaratıcıdır ama ölüm de Tanrı'nın iradesine bağlıdır. Bütün bu inanışlar, Gök Tanrı'nın 'eşi ve benzeri olmayan, insanlara yol gösteren, onların varoluşlarına hükmeden bir ulu varlıktır. Bu sıfatlar, İslam dinindeki Allah’a ait olduğu kabul edilen sıfatlarla benzerlik göstermektedir.

Türk inanç sisteminin Gök Tanrı dışında bir başka özelliği de Atalar Kültüdür. Ölmüş atalara saygı, onlar için kurban kesilmesi, ataerkil ailede baba egemenliğinin belirtisi sayılmaktadır. Kunların her yılın mayıs ayı ortalarında atalara kurban sunduğu bilinmektedir. Bu kült de daha çok Şamanizmle benzerlik göstermektedir. Türkler ölülerine de çok değer verirler, hatta onları değerli eşyalarıyla defnederlerdi. Batı tarihçilerine göre Attila'nın ikinci Balkan seferinin nedenlerinden biri, Kun hükümdar ailesine ait mezarların Margus (Belgrat dolaylarında, Tuna kıyısındaki kent-kale) piskoposu tarafından açılarak soyulmasıdır. Kunlar'ın büyük bir hakaret saydıkları bu işe piskoposu sevk eden etken eski Türklerin erkek ölüleri silah ve değerli eşyalarıyla; ölen başbuğları altın ve gümüş koşumlu atlarıyla; kadınları da süs eşyaları ve mücevherleriyle birlikte gömmeleriydi. Bunun nedeni, Türklerin öbür dünyada ikinci bir hayatın varlığına ve ruhların sonsuza kadar yaşadıklarına inanmalarıydı.

Göğün ve yeraltının yedi katı olduğuna, her katta çeşitli tanrıların, tanrıçaların ve ruhların var olduğuna inanılırdı. İnsanlar doğaya, tanrılara, ruhlara ve diğer insanlara saygılı davranıp, belli kurallara uyarak dünyalarını dengede tuttuklarına inanırlardı. Eğer bu denge kötü ruhların saldırısıyla ya da bir felaketten dolayı bozulursa bir şamanın yardımıyla tekrar düzene sokulması gerektiğine inanılırdı.

Tengriciliğin Ana Hatları

             1-Çok tanrılı gibi gözükmesine rağmen aslında tek tanrılı bir dindir. Bu inanca göre Tengri tektir, en üstündür ve her şeyin yaratıcısıdır.

2- Tengricilikte kutsal sular, kutsal taşlar ve kutsal ağaçlar etrafinda ibadet yapılır. Mescit yoktur.

 3-Tengricilikte de gerçek âlemin yanında bir de "gök âlemi" ve bir "yeraltı âlemi" vardır. Bu âlemlerin arasındaki tek bağlantı, dünyanın merkezinde duran "Dünyalar Ağacı'dır. Gök âlemi ve yeraltı âleminin yedişer katları vardır (bazen yeraltı 9 kat, bazen de gök on yedi kat olabilir).

4-Tengriciler doğaya çok önem verir. Doğada bir dengenin olduğuna ve bu dengenin değiştirilmesi durumunda insanların ve diğer canlıların zarar göreceklerine inanır. Tengriciler, hayvanların, bitkilerin ve doğadaki diğer olguların da ruhları olduğuna inanırlar. Bazı dağlara, ormanlara ve ırmaklara kutsal değerler yüklerler. Bazı gezegenleri, uyduları, yıldızları, yıldız kümelerini ve diğer gökbilimsel olguları kutsal sayarlar.

 5-Tengricilikte erkeğin toplumdaki statüsü kadının statüsünden üstün değildir.

Evet, yakın zamanda Tengricilik dinsel yaşama yön veya ayar verme konumuna oturmaya namzettir, bunda kuşku yok. Fakat Tengricilik adına söz söylediğini iddia eden menfaatçi din adamları çıkıp ilahi dinlerin radikalliğine benzer emirler ve hedefler ortaya koyar mı, şimdilik işte bu büyük bir bilmecedir.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
911