Zanka


Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 210

Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 211

Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 211


Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 213

Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 214

Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 215



Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 242

Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 243

Notice: Undefined offset: 0 in /var/www/vhosts/zanka.com.tr/httpdocs/icerik.php on line 243

Bence başlıktaki sorular komik değil. Gerçek olduğunu bildiğimiz için komik duruyor. Ancak düşündüğümüz zaman bu sorular bizi bir şeyi düşünmeye itiyor: Üniversite nedir? Çok uzun süredir akademinin içerisinde, akademiye dair ve akademik bir araştırma yürütüyorum. Bunu da her yerde böyle söylüyorum. Çünkü bu konuda bir derdim var ve bu derdin bir kısmı da üniversitelerden oluşuyor.

Tanımlamak önemli mi? Bence artık değil. Ancak açıklamak önemli. Yani sürekli bir şeyleri tanımlama kaygısı ile yola çıkıyor olsaydım muhtemelen önce üniversitenin ne olduğundan, tarihçesinden bahsederdim. Ancak ben bu pozitivist eğilimi yıkmak istiyorum. Ne olduğundan çok ne anlamda kullandığımı anlatacağım burada. Tecrübe edilmiş her bir üniversitenin elbette farklı olduğunu düşünüyorum. Benzerlikler olsa da farklılıklar oldukça fazla.

Kendi tecrübem Beşiktaş kampüsünde başlıyor. Yıldız Teknik Üniversitesi öğrencisiyim. Her ne kadar İstanbul’da doğup büyümüş olsam da kendimi henüz İstanbul’la tanıştırmamışım. Avrupa yakası bana epeyce yabancı hatta. Olsun diyorum, Yıldız’ı ilk kazandığım zaman. Öğrenmek korkutmuyor beni. İlk sene bazen günde üç tane dersim oluyor ve sabah 10’dan akşam 7’ye kadar okulda oluyorum. Burssuz okuyorum. Kredi almıyorum. Zaten lisansın yarısından fazlasını çalışarak geçiniyorum. Bu arada annem öğretmen ve biz aslında geçinebiliyoruz. Ancak bir şekilde denk gelmiyor para. Çünkü para bu, denk gelmeyebilir. Derslerimin geç bittiği o sene her akşam okulun yemekhanesinde yemek yiyorum. Çünkü eve gidişim bir buçuk saat sürecek ve ertesi gün sabah 10’da yine dersim var. Kapitalizmin sağlıklı olma miti var ya hani, işte onun mit olduğunu anlıyorum. Çünkü yetişemiyorum kendime, sağlığıma, beslenmesine ve hayatta kalmasına. İşte ben akademiyi buradan kuruyorum. Bence üniversiteler bu koca toplamın sadece bir parçası ve yemekhaneler de üniversitelerin. 

Gelelim neden bu hikâyeyi anlattığıma. Anlattım çünkü geçen hafta İstanbul Üniversitesi yönetiminin kelimenin ilk anlamıyla öğrencilerin yemeklerine gözünü diktiği bir tablo ile karşılaştık. Pek tabii ki öğrencilere saldıran güvenlik güçleri büyük rol oynadı bu tabloda. Çünkü haklarını arayan öğrenciler nedense tehdit oldu onlar için. Neden tehdit oldular sizce? Bence kendilerine kendi yapamadıklarını hatırlattıkları için de bir yandan. Giderek geri gitmek değil bu kavgalar. Aksine direnerek kazanmanın adımları. Ama öyle ama böyle kimse size hakkınızı kurdele ile vermiyor.

Bu sırada çok acı bir şey daha oldu. Sibel Ünli intihar etti. Sibel’i tanımıyorum ama her gün yanından geçiyorum. Sibel benim. Sibel otobüsteki genç kadın. Sibel Kadıköy’deki bir çalışan. Sibel bir öğrenci. Sibel bir kadın. Sibel bir insan. Sibel kendini öldürdü çünkü tüm bu bulunuşlar/konumlanışlar/oluşlar kabul görmedi. Sibel kavga edecek gücü kendinde bulmadı. Keşke gitmeseydin Sibel. Keşke burada birlikte mücadele edebilseydik. Keşke!




Bu içeriğe emoji ile tepki ver
1