Zanka

Faiz, artma, çoğalma, şişme, gelişme ve yetişme, mübadeleli akitlerde taraflardan birinin hakkı kabul edilen ve akit sırasında şart koşulan karşılıksız fazlalık anlamında bir İslam hukuku terimidir. Faiz anlamındaki "Riba" kelimesi arapça mastar olup, sözcüğün kökeninde "mutlak çoğalma" anlamı vardır.

Kur’an’da geçen Riba sözcüğü faiz sözcüğüyle anlamdaştır. Kimi zaman “Nema” kavramı her iki sözcüğün yerine ve çoğunlukla yanlış anlamlarla kullanılır. Her ne kadar faiz ve riba sözcüklerinin kullanım amacı bazen değişik olsa da bugünün ekonomi literatürü içinde karşılıkları aynıdır. Belli süreliğine anaparanın işletilmesi ve parasını vadeye veren kişiye önceden belirlenmiş artı parasal menfaatin sunulması mantığına dayanan faiz, yani kapitalin çoğalması hakkında Kur’an ve peygamber sözlerinde belli ölçü ve tanımlamalar kullanılmaktadır. Dini terminolojiye ve İslam hukuku/fıkıh bağlamında ağır anlatımlara girmeksizin konunun en anlaşılır taraflarını verme niyetindeyim.

Faiz konusunu ele almamın temel nedeni son birkaç gündür Diyanet İşleri Başkanlığı ile bazı cemaatlerin kimi hassasiyetleri bir kenara bırakarak, hükümetin ekonomik rantına yardımcı olacak fetvaları, hem de dinsel reform sayılabilecek cesaretle vermeleridir. Recep Erdoğan’ın yaklaşık bir yıl önce dillendirdiği “Dinde güncelleme/reform” söylemine artık dini kurum ve organizmalarının bir bahaneyle uyum sağladığını görmek bizleri çok da şaşırttı diyemeyiz, çünkü laik değerli kurum ve kuruluşlara karşı anlayışsız ve radikal çıkış yapan bu hükümet yanlısı yapıların aykırı tavır sergilemesini kimse beklemiyordu.

Konuya en can alıcı yönleriyle ve kestirmesiz ifadelerle açıklık getireceğim.

Kur’an’da riba (tefecilik), yani paradan haksız kazanç sağlanması lanetlenmiştir ama Kur’an’daki riba ile bankalardaki faiz her zaman aynı şey değildir.

Faizin, banka ya da benzeri yerden borç karşılığı alınan paranın, kullanımına karşılık verilen ücret olduğunu belirtmiştim. Bu ücretin oranı, belli başlı hususlara bağlı olarak değişir. Özellikle bu hususta ekonominin durumu son derece önemlidir, çünkü faiz oranlarının belirlenmesi konusunda ekonomiyle doğrudan ilişkili olan olaylara bakılır. Sözgelimi Merkez bankalarının almış olduğu kararlar ve uygulamış olduğu politikalar ile enflasyon farkı gibi etmenler faizin belirlenmesinde önemli göstergelerdir.

Banka faizi enflasyonun üstünde olmadığı takdirde haram olmadığını vurgulamalıyım. Bunun nedeni, malın korunmasının İslam'da beş temel ilkeden biri olmasıdır. Mecelle’de bir madde şunu söyler: “İnnezzarurat tubîhul mahzurat”, yani en basit çevirisiyle, zorunluluk durumunda haramlar helale dönüşür. Mademki zorunluluk haramı ortadan kaldırır, dinin korunmasını emrettiği beş maddeden biri olan “malı koruma” konusunda da bu kural niye işletilmesin. Her ne kadar, “zorunluluk” ifadesi, hükümetin TOKİ projesine caizdir onayı veren dini camianın söylemini hatırlatıyor olsa da meselenin özü budur. Diyanet ile dinci cemaatlerin belli kaygı ve çıkar endişesiyle kullandığı ibareyi benim kompleks yaparak gizlemem mümkün değildir, zaten onlarla amaç birliğimin olmaması “zorunluluk” kullanımında ayrı noktalarda bulunduğumuzu göstermektedir. Diyanet kendi statüsünü politikanın çıkarcı zihniyetine endekslerken ben faiz konusunun akademik gerçek yönünü ortaya koymayı amaçlıyorum.

Ayrıca Diyanet İşleri ve dinci yapılar güya vicdanlarını rahatlatacak bir aldatmaya yönelerek “Hile-i şer’iyye”ye imza atmaktadırlar. O da şu, faiz meselesinde faizi alana vebal yüklenir, faiz getirisini kullanana herhangi bir günah işlemez anlayışı ile faizli sisteme bir çeşit yol açılmaktadır. Din üzerinden yapılan bu hilekâr düşünceye ve İslam hukukunun normlarını işine geldiği gibi yorumlamaya “hile-i şer’iyye” adı verilir. Üstelik İslam şeriatının uygulanmadığı ülkelerin “Darülharp (gerektiğinde savaşılması gereken ülke)” statüsünde olduğuna inanan İslamcı beyinlerde faiz alıp vermede bir sakınca bulunmamaktadır.

Yaşar Nuri Öztürk ile Prof Dr. Mehmet Aydın banka faizinin İslam kaynaklarının uzak durulması gereken faizle aynı olmadığı tespitleriyle benimle aynı görüştedir. Ancak uluslararası sermaye gruplarına ve zamanımızın firavunu özelliğindeki Batılı zenginlere destekten kaçınmak ve inancı gereği şeytan çarpmışa dönmemek için faizli sistemlerden olabildiğince uzak durmak gerektiği hususunda dikkatli davranılmalıdır. Özellikle halk arasında tefeci diye bilinen ve emeksiz kapital edinmeyi maharet edinmiş kişilere ve illegal faaliyetin materyal fareleri olan mafyaya asla yaklaşılmamalıdır.

Faizin her şekilde tüm ürünlerde hatta hac ve umre harcamaları ile diğer ibadet malzemelerinde bile ücretlerin içine yedirildiğini, fiyatlandığını bilmeliyiz.

Alternatif ekonomik reçeteler hazırlayamayan toplumların, faizli sistemi eleştirmesi ve faizin haramlığından söz etmesi tuhaf bir paradokstur. O yüzden kâr payı dağıttığını iddia eden ve faizsiz sistem diye tanıtılan bütün finans kurumlarının gıdası faizdir. O halde insanların faizli sisteme göre işleyen ama daha az oranlı kâr veren finans kurumlarına değil de faiz oranı yüksek bankalara yönelmesi en makul seçenektir. Faizsiz diye lansmanı yapılan ama aslında faize göre işleyen kurumların denetçiliği için Resmi Gazete’de ayetli hadisli atıflar ve öğütler yayınlanması sadece dinsel anlayışın tuhaflığı olmayıp aynı zamanda ekonomiyi dine kaynaklarına bağlama gayretlerindeki zavallılıktır.

Kafanız hiç karışmasın bence.

Çünkü her geçen gün İslamcılardan çok şeyler öğreneceksiniz.

Dün helal denen şeylerin yarın haram olduğunu göreceksiniz.

Bugün haram denilenlerin bir anda helale dönüştüğüne hayret edeceksiniz.

Ve haram diye tepine tepine ilan ettikleri FAİZ birdenbire oluverecek CAİZ



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
1