Zanka

Talha Barış Yapıcı

Twitter Instagram


Talha Barış Yapıcı

Bugünkü İspanya sınırları içerisinde hüküm sürmüş Endülüs Emevi Devleti; bu coğrafyaya -bazıları günümüze de ulaşmış- Elhamra Sarayı, Maleka Kalesi, Kurtuba Ulu Camiisi gibi birçok mimari eser; edebi, iktisadi, ilmi, dini sayısız vesika ve çalışma; kendisinden sonra hem bu coğrafyadaki hem de dünyanın çeşitli bölgelerindeki devletlere örnek teşkil edecek idari ve sosyal yapısıyla bir komple devlettir.

Kelime anlamı olarak “Müslüman İspanya’sı” manasına gelen Endülüs kelimesi, Emevilerin, Abbasi baskısı sonrası yeni yurtlarının da adı olacaktır. Milattan sonra 740’lı yılların başlarında Emevilerin varlığını nihayete erdirmeye uğraşan Abbasi Devleti Emevi hanedanından birçok kişiyi öldürmeye çabaladı. Bu baskıdan kaçan hanedan mensuplarının bazıları Emevi varlığını devam ettirmek adına yeni yurt arayışına girdiler. Neticede Güney İspanya’da teşkilatlandılar. 756 yılından itibaren “Endülüs Emevileri” için emirlik dönemi başlamış oldu. Evvela iç sorunlarla mücadele eden emirler daha sonraki dönemde dış sorunlarla da karşı karşıya kalacaktı. 2. Abdurrahman’ın emirliği dönemi Endülüs Emevileri için iç karışıklıkların azaldığı, ülkenin en parlak dönemi oldu. Bu dönemde devletin kasası doldu, İdare sisteminde yeni düzenlemeler yapıldı. İslamiyet de bu etkenlerden dolayı geniş yayılma sahasına ulaştı. Ancak onun döneminden sonra iç ve dış tehditler önü alınamaz bir hale gelmişti. M.s. 900’lerin başına kadar süren bu gerileme devri genç emir 3. Abdurrahman’ın başa gelmesiyle düzeldi ve Endülüs’ün itibarı kurtulmuş oldu. 3. Abdurrahman’ın tahtta olduğu dönemde Kuzey Afrika, Mısır ve Suriye’de büyük bir hakimiyet alanı bulan Fatımi devleti, Endülüs Emevileri için de tehdit oluşturuyordu. Sünni İslamın temsilcisi Emeviler ve Şii Fatımiler özellikle mezhepsel temelde bir çatışma içerisinde olacaktı. İki devletin de mensubu olduğu mezhepler yalnızca inanış ve ibadet eksenindeki ayrılıklarla kalmayıp devlet kademesinde, yönetim biçiminden yaşayış tarzına kadar birçok alanda tefrikaya sebep oluyordu.

Emevi lideri 3. Abdurrahman da, sonraki dönemlerde daha da kızışacak bu mücadeleye farklı bir boyutta devam edileceğinin sinyallerini 929’da kendini Nâsır-Lidînillâh unvanıyla halife ilân ederek göstermiş oldu. Halifelik her iki mezhep için de çok önemli bir mevki olmuştur. Mutlak itaat gerektiren halifelik makamının yetkileri tüm Müslümanları kapsama alanına aldığı için çağlar boyu birçok devletin ve bu devletlerin hükümdarlarının peşinde koştuğu bir unvandır. Emevi emirinin halifelik ilanı, kökeni daha da eskiye dayanan mezhep ayrılıklarının kızışması ve iktidar mücadelesi sebebiyle olmuştur. Mezhep çatışması ve sebep olduğu ayrılıklar meselesi günümüzde de halen güncelliğini koruyan bir meseledir.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
171