Zanka

Antik çağda Yunan filozofları Sofistler konuşma dersleri verirdi. Roma'da politikacılar yine filozoflardan ve avukatlardan konuşma dersleri alırlardı. Hitabet sanatı öylesine önemliydi ki zengin ve nüfuzlu aileler erkek çocuklarına ilk olarak konuşma dersleri aldırıp politikaya atılmaları için çabalarlardı. İyi konuşmacı olmak demek iyi bir politikacı, güçlü, etkili bir insan olmak demekti. Roma diktatörü Sezar iyi bir hatipti, konuşmaya başladığında kalabalığı coşturur, insanları peşinden sürüklerdi. O dönemde diktatör kelimesi bugünkü anlamıyla kullanılmıyordu. Zor zamanlarda gidişatı düzeltmek üzere geçici bir dönem tüm yetkileri ele alan kişi anlamına da geliyordu. Hitabet hâlâ aynı öneme sahip.

Konuşmaktan çok, iyi bir dinleyici olduğum için ekranlardaki insanların hataları haddinden fazla gözüme batıyor. Boş ver Mine deyip izlemeye devam edemiyorum.

Bizde herhangi bir şey hakkında bilgi verenler ya da tartışanlar maç spikeri formatında meramını dile getiriyor. Oysa hitabet bir sanattır. Kişi ne kadar donanımlı olursa olsun kamera karşısında birileriyle kavgaya tutuşmuş gibi tavırlarla, abartılı bir vücut diliyle, adeta çırpınarak konuşuyor. Birden çok konuğun olduğu tartışma programlarını izlemeye yüreğim dayanmıyor çünkü mutlaka birileri ön plana çıkmak, benim fikrim doğru demek için çirkinleşirken, birileri ortamdan rahatız olup lanet ediyor, daha az söz alma yolunu seçiyor. İşte böyle insanlara haksızlık yapıldığını görüp duygusallaşıyor, programı izlemeye devam edemiyorum.

Bire bir yapılan programlarda konuk karşısındaki programcıyı alfabeyi yeni öğrenen ilkokul öğrencisi yerine koyup “Hayır, bak sana anlatayım, bu budur, şu şudur!” Şeklinde hararetli cümleler kurma yoluna gidiyor. Programcı karşı tez oluşturmak üzere ağzını açmaya kalksa sözünü kesip eliyle koluyla, ateşli bir itirazla onu susturarak çaldığı türküye devam ediyor. Hep bir abartı hep bir aşırılık üzerine kurgulanmış bu konuşma şekli dinleyenleri yoruyor. Fakat şöyle bir ayrıntı da var ki bir şey bilmeyen çocuk yerine koydukları programcının bilgisi daha geniş bir yelpazeyi kapsıyor. İyi giyimli iyi görümlü ekran provokatörlerinden değil, gerçek programcılardan bahsediyorum. Diyelim ki konuğun dış politikada ya da ekonomide uzmanlığı var. Programcı önceki gün Alzheimer hastalığını konuşmak üzere bir tıp doktorunu davet etmiş. Soru sormak için konuyu araştırıp hazırlanmış. Programdan sonra bu hastalıkla ilgili pek çok şey öğrenmiş, ondan önceki gün bir hayat kadınıyla program yapmış, genelevlerle ilgili ne var ne yok araştırmış, kanunlara tüzüklere bakmış, konuğun anlattıklarından sonra yine bir dünya bilgi edinmiş. Yani sözünü kesip doğru düzgün soru sormasına izin vermediğiniz programcının ufku sizden çok daha geniş. Sizin uzmanı olduğunuz konuya farklı perspektiflerden bakabilme yetisine ve birikime sahip. Aslında size de hak veriyorum, kameranın ışığı yandığında belki heyecanlanıyor, özgüven eksikliğinden kendinizi yetersiz hissediyor, karşınızdakini aşağı çekerek cesaret kazanma yoluna gidiyorsunuz. Peki, durumunuz tam da bu ise niçin ekranlara çıkıyorsunuz? Demek ki hitap konusunda yeterli değilsiniz.

Sonra tezinizi, düşüncenizi ispatlamak adına heyecana kapılmadan, sakin sakin, en çok da düşünerek konuşmanız çok önemli. Çünkü o laf kalabalığı ve kendi yarattığınız suni adrenalinle öyle büyük çamlar deviriyorsunuz ki belagat şehveti bahanesini kabul edemiyorum. Madem konuşmak için oradasınız, şehvete falan kapılmayacak, yaptığınız işi soğukkanlılıkla doğru bir şekilde yapmaya gayret edeceksiniz.

Bizim insanımız son derece ciddi konuların konuşulduğu programlarda bile çekişmeyi, kavga eden insanları, birbirine hakaret eden dalga geçen profesörleri, uzmanları izlemeyi seviyor, yazıktır ki bunlar reyting getiriyor, diyeceksiniz. Bizim profesörlerimiz, dış politika uzmanlarımız, ekonomistlerimiz programlarda nezih tavırlar sergileyip hoş sohbet havasında gerçekleşen tartışmalar, konuşmalar yaparlarsa halk da bu sakin ve asıl amacı bilgi vermek olan program tarzını sevip benimseyecek.

Halkın ahlak seviyesi, bilgi ve görgüsü ne kadar düşük olursa onları temsil eden politikacılar da bilgisiz, görgüsüz, kaba saba insanlar olur. Kişi kendine benzeyenleri sever ve benimserler fakat ne olur aynı mantık halk-aydın ikilisi için de söz konusu olmasın, olmamalı da.




Bu içeriğe emoji ile tepki ver
21