Zanka

O. Selim Kocahanoğlu

Facebook


O. Selim Kocahanoğlu

- VI- ▪(Enver hakkında son yazı)

Daha önce amacımın Enver üzerinden polemik yapmak olmadığını belirtmiştim. Enver Paşa biyografisi yazmak da değildir. Asıl amacım, Mustafa Kemal -  Enver ilişkisini tarih huzurunda yerine koymak, nasıl değerlendirilmeli, nereden nereye varılmalı sorusunu cevaplamaktır? Enver Paşa'ya özel bir husumetim falan yoktur. Ancak, Çalık mı Balık mı diye biri çıkar da "Enver Mustafa Kemal'e seksen basar" diye zırvalar kusarsa cevabını da bizden alır. Bu sözler elbette problemli bir zihniyetin bilinçaltıdır. Bu son yazıyı da bazı imalı serzenişler üzerine yazdım. Buna geçmeden kısa bir özet yapayım.
İki yazım Sarıkamış harekatı üzerineydi. Daha sonra "Enver ve Mustafa Kemal üzerinden nerelere varılır?" sorusunu sorduk. Burada Mustafa Kemal - Enver arasında yaşanan olumsuzluklara işaret etmiştim. Şevket Süreyya, Muhittin Birgen, Tevfik Paşa, Karabekir, Cebesoy, Falih Rıfkı, Cemal Paşa, Dr. Nazım, Ardahanlı Hilmi ve Enver Paşa'nın mektuplarını doktora tezi yapan Masayuki Yamauchi' den alıntılar yapmıştım. TBMM zabıtları ve o devir literatürü zaten özel birikimimdi.
Birinci soru: Türklüğün son kalesinde ölüm - kalım kavgası verilirken, Enver'in kişisel hırsı yüzünden, Ankara'ya lider olma ve Milli Mücadelenin altını oyma isteği hakkındaydı. Kendi vatanında beka mücadelesi yaşanırken, ona yardımcı olacak, hiç olmazsa dua edecek yerde, ona çelme takmak vatanseverlik olamazdı. Bu olgusal gerçeklik ortada iken, Enver'i idol yapmak yurtseverlik değildir.
İkinci soru: "Ortada tarihin doğurduğu bir lider varken Enver'e sığınmak ne anlama gelir?" sorusu üzerinden bir özeleştiri yapmıştım. Bu yazıda da Enver'in Anadolu'ya girme planı ve Batum kongresi ardından sürüklendiği Pan-Türkist/Pan İslam Buhara macerası üzerine sonuçlar çıkarılmıştı...
Son yazıda Enver Paşa Ankara'ya Başbuğ olsaydı Güneş nereden doğardı?" sorusuna cevap aramıştım. Enver-Mustafa Kemal ilişkisine sıkışan Güneş, dünyamızı ışıtıp aydınlatan güneş değil, bir metafor, yani insanlığı aydınlatan bilim ve uygarlık güneşiydi. Rüz dünya teorisine inananlar bu güneşi halen görebilmiş değildir.
Şurası açık ki Enver Paşa, seküler değil taassupla uzlaşan zihniyeti temsil ediyordu. Balkan Harbi koşullarında türeyen İttihatçı Pan-Türkizm ve içinde beslediği illüzyonist Pan İslamizm... Enver Paşa saltanatçı- hilafetçi, monarşist, aynı zamanda mistik ve mutaassıp biriydi. Kendini "Cenabı Hakkın bu millete gönderdiği kurtarıcı yüce varlık" gibi görebiliyordu. Zihinsel donanımı, modernizme kapalı olduğu için, Mustafa Kemal devrimleri, Cumhuriyetin ilanı, saltanat ve hilafetin kaldırılması aklından geçemezdi...
Günümüzde Enver Paşa'yı sembol yapanlar bile Cumhuriyet devrimlerini hazmedemezken, bunu Enver Paşa'dan nasıl bekleyebiliriz! Mustafa Kemal ise, Türkiye adı verilen yeni ülkede, Tanrının güneşi gene aynı yerden doğsun, doğamız gene onunla aydınlansın, ama biraz da evimize bilim ve uygarlık ışığı girsin, hurafelerden kurtulalım istiyordu.
Yazımızın birinde, şimdiyle kadar dikkati çekmemiş ve Sarıkamış'taki bir "kurşuna dizme" hikayesine yer vermiştik. Köprülü Şerif Bey'in verdiği bilgiye göre, suçsuz bir asker Enver Paşa'nın emriyle cephe kaçkını diye kurşuna dizilmişti. Bu bilgiyi de Enver Paşa'nın Napolyon hırsına dayalı kişilik analizi için bir veri olarak sunmuştuk.
Bu yazılar düşüncenin çocukluk çağında gezen tosunların hoşuna gitmemiş olabilir. Nitekim " Çanakkale cephesinde Mustafa Kemal'in resmi Harp Mecmuası'na konulmadı" dediğimiz için, " yanlış bilgilerle bizi sükutu hayale uğratmayın"diye itiraza uğradı. Gerçekler sükutu hayal yaratabilir. Çanakkale üzerine yüzlerce kitap binlerce makale mevcut. Biz burada Enver'in Mustafa Kemal'i kıskandığını vurguladık. Nitekim, 29 Ekim 1915 tarihli Tasvir-i Efkar gazetesi ilk sayfaya bir Mustafa Kemal resmi koymuş, altına da şu cümle yazılmıştı:
"....Çanakkale muharebat-ı berriyesinde Boğazları ve Hilafeti kurtaran celadet-i fıtrıyesi ile mümtaz kumandanımız Miralay Mustafa Kemal...."
Bu ibare için küplere binen Enver Paşa Yunus Nadi'nin gazetesini on gün kapatmıştır. (Bkz. Ahmet Esenkaya, Çanakkale Savaşları sırasında Basında Mustafa Kemal, TBB. 2010).
Bir başka arkadaş Köprülü Şerif Bey'in kitabı husumete dayalı bir ithamdır diye itiraz etti. Halbuki yaşanan olay ve olgunun gerçekliği olduğu yerde duruyor. Biz maddi bilgileri çürütecek yerde yaşanmış bir olayı görmezden geliyoruz. Bir başka kardeşimiz, " biraz da İsmet'in yaptıklarını görseniz" diye sitem etmiş. Sanırım, Cevat Rıfat'ın, " İsmet Paşa İnönü muharebeleri olurken samanlıkta saklandı" herzesini ima ediyor.Ne ilgisi varsa...
Bu yazıları illa Enver aleyhine olsun diye yazmadık. Bilgileri kullanır ve yorumlarken, Enver Paşa'nın Mustafa Kemal'e karşı nefret ve husumetini vurgulamak istedik. Aynısı Mustafa Kemal için de söylenebilir. Hiçbir hatırat veya belgede yazılanlar veya Enver'in kendi mektupları, her zaman ve şartta bir olayın arkaplanını tam aksettirmez. Hatırat sahibinin içinden geçenleri tam yansıtıp yansıtmadığı bilinemez. Mustafa Kemal de dahil tüm tarihsel anı ve portreler için bu böyledir. Tarihsel gerçeklikler hiç farkında olmadığımız şekilde sandığımızdan da farklı arkaplanlar içerir. Biz onu okuduğumuz ve anladığımız şekilde yorumlarız..
Yineleyelim, Mustafa Kemal ile Enver Paşa'yı tarih önünde kıyaslamanın bir mantığı yoktur, caiz de değildir. Her ikisinin fiil ve eylemleri ortadadır. Biz olayların sebebini aramakla mükellefiz ama, aslolan nihai sonuçtur. Her noktası tartışılabilir, kaderin cilvesi denilebilir, ama nihayetinde Enver ülkeyi yıkıma sürüklemiş bir asker, Mustafa Kemal ise, Hasta Adamın küllerinden devlet kurmuş bir liderdir. Birinin sonunda Sevr, diğerinin sonunda Lozan ve yeni Türkiye vardır. Birinin arkasında devlet-i âliye, devlet-i Osmaniye, memaliki mahrusa öbüründe Türkiye Cumhuriyeti vardır. "Türkiye" ismini bize tarih vermiş olsa da, bunu resmileştiren Mustafa Kemal'dir. Bu nedenlerle iki kişi asla kıyaslanamaz...
Şimdi, " Enver Mustafa Kemal'e seksen basar" diyen şizofrene gelelim. Enver'e şehadet şerbeti içirip idol yapabilirisiniz? Buna bir şey denilmez. Enver sizin değil, bizim de paşamızdır. Fakat tarih herkese ayrı ayrı rol biçmiştir. Bu devleti kuran Adamın hangi devrimini benimsemiyor, eksik buluyor da, öbürünü melek yapıyorsunuz? Yetmiyor, bir de koltuğunuzun altına Molla Said-i Nursi ve Abdülhakim Arvasi karpuzu alıyorsunuz? Bu nasıl milliyetçilik nasıl Türkçülük? Siz Türk milliyetçisi mi, yoksa kasaba milliyetçisi misiniz?
▪Gençlere acizane tavsiye; bilgiden kıymetli hazine yoktur, aklı selimi yitirip duygulara kapılırsak, sadece kendimize zarar veririz...



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
2