Zanka

Geçen ay 28 yılın ardından ilk kez faiz artırımına giden ABD Merkez Bankası, bir kez daha 75 baz puan faiz artırdı. Peki dolar, altın, gümüş ve euro gibi para birimlerinin Türk lirası karşısında fiyatlanması nasıl olacak? Bu kararın Türkiye için önemi ne? Ferit Atay sordu, Rubil Gökdemir ve Yaşar Uysal cevapladı...

Zanka TV’de yayınlanan Ferit Atay’ın sunduğu SorguluYorum programında ekonomi gündemi değerlendirilmeye devam ediyor.

Atay ile konukları Rubil Gökdemir ve Yaşar Uysal bu hafta; açıklanan ABD Merkez Bankası (Fed) faiz kararı, Fed kararının Türkiye’ye etkisi, altın, gümüş, dolar ve euro piyasası konularında değerlendirmelerde bulundu.

“OLAĞAN DIŞI RAKAMLAR GELMEZSE FED FAİZ ARTIŞINA BİRAZ ARA VERİR”

Atay’ın, “ABD Merkez Bankası Fed 75 baz puan faiz artırımı yaptı. Bu ne anlama geliyor? Türk ekonomisini ve global anlamda dünyayı nasıl etkileyecek?” sorusuna Rubil Gökdemir şöyle yanıt verdi:

* Ben 75 baz puanın üstünde artışın mümkün olmadığını düşünüyordum. Piyasa dostu olduğu bilinen FED’in, bir de politikacıların büyümeden taviz vermemek yönündeki eğilimlerini dünyanın hangi ülkesi olursa olsun bildiğimiz için 100 baz puanın piyasalarda derin etkiye yol açacağını hepimiz biliyoruz.

* Amerika’nın sadece kamu borcu, milli gelirinin yüzde 137’si oranında. Her ne kadar pandemi süreci ve peşinden de Rusya’nın, Ukrayna’yı işgali sebebiyle parasal genişlemeyi hoyratça kullanmış olmaları, o pandemi sürecinde kendi halkalarını korumak için, hükümetler ellerini taşın altına sokmak yerine ağırlıklı olarak, dünyadaki rezerv paralara sahip olmanın rahatlığı ve gücüyle parasal genişlemeye yol açtılar.

* Şimdi sıkıntıları ise, bu kadar parasal genişlemenin enflasyona yol açacağını kabul etmedikleri için, yaklaşık bir yıl kadar enflasyon geçici diye kamuoyunu, piyasaları idare ettiler. Ama artık pabuç pahalı hale geldi. Neden? Amerika’daki verilere bakıyorsun, istihdam verisi hariç PMI dediğimiz endeksler veya tüketici taleplerinin eğilimleri veya stok değişimleri gibi, kendi dengelerine baktığımızda resesyona işaret edecek verilerin olması sebebiyle, enflasyonla mücadelenin zorluğuyla muhatap olmaya başladılar.

* Bu sebeple şu an zahmetsiz bir şekilde, bütün dünyayı paraya boğarak ve bunun da kendi ülkelerinde enflasyona yol açmayacağı beklentisiyle, rahatlığı içinde bütün dünyayı paraya boğduktan sonra enflasyonla karşılaşınca, buradan kendi halklarını sıkıntıya sokmadan çıkmaya çalışıyorlar.

* Eğer olağan dışı bir rakamlar gelmezse tahminimi şimdiden söylüyorum; eylül toplantısında da 0,50 baz puanlık bir faiz artışı yaptıktan sonra FED faiz artışına biraz ara verir ve piyasan gelen verileri takip etmeye geçerler.

“FED’İN FAİZ ARTIŞI TÜRKİYE’DE ÇARKLARIN DÖNMESİNİ DAHA DA ZORLAŞTIRACAK”

Yaşar Uysal ise şu ifadeleri kullandı:

* Cari açık Amerikan vatandaşlarına dokunmuyor ama enflasyon dokunduğu için onu öncelikli olarak alıyorlar. Bugünkü faiz meselesi beklenen bir şeydi. 75 civarında olması bekleniyordu. 1 olması için, ben 1 ihtimalini biraz görüyordum. Konut satışları açıklandı Amerika’da yanlış aklımda kalmadıysa satışların yüzde 2 civarına düşmesi bekleniyordu, yüzde 8 çıktı o rakam. Bunu şunun için söylüyorum; yüzde 2 beklerken, yüzde 8 geldi ya belki yüzde 2 civarında olsaydı FED belki öbür tarafı da zorlayabilirdi ama genel iklim 0,75 üzerineydi.

* Burada para politikası üzerine iki tane temel alan var. Bir tanesi fiyat politikası dediğimiz, faiz politikası. Diğeri ise miktar politikası dediğimiz paranın miktarı ile olan düzenleme. İki tane faktör var. ikisi de birbirini bir süre sonra etkiler zaten.

* Şimdi biliyorsunuz Amerika yaklaşık 50 milyar dolar civarında parasal daraltma yaşıyordu. Bizim açımızdan, Türkiye açısından daha çok üstünde durmak istediğim konu; bu faizler. Yani ne olur? Türkiye gibi yüzde 80 enflasyon olan bir ülke için bu faizler çok etkili olabilecek bir şeydi. Ama Türkiye’yi daha çok benim beklentim, miktar politikasında yani parayı geri çekme miktarlarında daha hızlı davranırlarsa o zaman daha da zorlanacağız.

* Bugün ödemeler bilançosu verilerine baktığımda şunu gördüm; Türkiye’ye sıcak para gelmiyor hatta çıkıyordu. Doğrudan yabancı yatırım miktarı, az da olsa geliyor ama onun içinde bu konut satışları da var. Maalesef biz de konut olanı doğrudan yabancı yatırım diye sayıyoruz. Önemli bir şey daha var. geçen yılla, bu yılın beş aylık döneminde bizden dünyaya yaklaşık 1.6 milyar dolar doğrudan yabancı yatırım çıkışı var. yani Türkiye’ye gelen spekülatif sermaye azaldığı gibi, çıkmaya devam ediyor.

* Nereye gelmeye çalışıyorum buradan? Bizim araya ihtiyacımız var, dövize ihtiyacımız var. Şimdi senin önünde 182 milyar dolarlık bir borç var 1 yılda ödeyeceğin. 26 Temmuz itibariyle Merkez Bankası’nın bilançosunda altın ve döviz varlığından pasifteki döviz varlığını çıkardığımızda bilanço içi işlemde ne kalıyor biliyor musunuz? -1.3 milyar. Bakın swapı söylemiyorum daha. Bizim ciddi şekilde ödeyeceğimiz bir borç var. hepsini çevirseniz bile yüzde 5 ile 6 ile aldığın paraları yüzde 10-12’lerle çevirmek zorundasın. Bu inanılmaz bir şey.

* Senin ekonominin bu borcu ödeyebilmesi için dolar bazında yüzde 12’lerden daha fazla büyümesi lazım. Öyle bir şey yok önümüzde. Dolayısıyla önce şunu söylemiş olayım; Türkiye’nin önünde ciddi bir borç meselesi var. Merkez Bankası’nda döviz yok, özel sektör para buldukça bu borcunu azaltacak çünkü yüzde 12 ile borçlanmak istemeyecek. Ben bu yıl 40 milyar dolar civarında bir cari açık bekliyorum.

* Sermaye finans hesabından Türkiye’ye gelecek net para 7 milyar dolar ama hadi bu sene 10 milyar dolar gelsin. 40 milyar dolar cari açık vereceğiz. Özel sektörün 15 ile 20 milyar dolar borcunu azaltmaya çalışacağını tahmin ediyorum. 20 milyar dola borç azaltmaya çalışacağız 10 milyar dolar dışarıdan para geldiğiniz varsayalım. Hadi 10 milyar dolar da kaydı kuydu olmayan para gelecek diyelim 60 açığın var, 40 milyar dolar lazım bize minimum. Peki merkez bankasında bu para var mı? Yok. Diyorlar ki vatandaşların 230 küsür milyar dolar döviz mevduatı var. Nerede bu para?

* Şimdi şunu söylemeye çalışıyorum; Amerika’daki faiz artışı, Türkiye gibi bu kadar dış kaynağa ihtiyacı olan bir ülke için, bırakın dışarıdan kaynak gelmeyi, içerideki kaynakların çıkmaya devam ettiği hatta sadece yabancıların değil, bizim finansal amaçla, doğrudan yatırım amacıyla finansal kaynak çıkarttığı bir dönemde FED’in faiz arttırması çok ciddi bir şekilde Türkiye’nin bu kaynağı bulmasını daha da zorlaştıracak.

* Dolayısıyla FED’in faiz artışı Amerika’da enflasyonu aşağı çeker ya da çekmez, kaynak dağılımını değiştirir ya da değiştirmez ayrı bir konu tartışabiliriz ama Türkiye’nin bugünkü koşullarında işi daha da zorlaştıracak. Türkiye’de çarkların dönmesini daha da zorlaştıracak bir durum yaratacak. Bu faiz değişimi bana göre Türkiye’yi daha çok çapraz kurlar üzerinden vuracak.

BU KARARLA BİRLİKTE BİZİ NE BEKLİYOR?

Rubil Gökdemir şöyle yorumladı:

* FED’in aldığı bu kararın yani 0,75 baz puanlık faiz artışının hali hazırda 2,25-2,50’ye ulaştığını biliyoruz. Ben politika faizi olarak FED’in açıkladığı faiz yerine Amerika 10 yıllık tahvillerinin faiz oranlarını daha çok önemsiyorum. Onlar çünkü doğrudan faiz artışlarının veya faiz indirimlerinin yansımasını gösteren oranlar.

* Şu andan itibaren dolar endeksinin 103,5 ile 105,5 arasında olmasını takip edin ve ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin de yüzde 3’ün üstüne çıkıp çıkmadığını kontrol edin. Eğer çıkmıyorsa yani dolar endeksi 103,5 ile 105,5 arasında ise bunlar piyasa tarafından olumlu algılandı demektir. Piyasa dostu kararlar dememin sebebi de budur, yanılacağımı da zannetmiyorum. Yarından itibaren FED’in kararı bütün piyasalarda olumlu algılanacak.

* Ayrıca ben Amerika’da resesyon yaşanacağını da zannetmiyorum. Biz Temmuz enflasyonunu görelim, Ağustos enflasyonunu görelim. Bunları bizden önce FED takip edecektir. Eylül toplantısında resesyona girip girmediklerini hep birlikte göreceğiz.

*  Dolayısıyla ben öncü verilere biraz da istihdam verilerine bakıyorum; buradan bir resesyon çıkmaz ama bizi kötü etkileyecek bir şey varsa Avrupa Birliği’nin kesin olarak resesyona gireceği.

“BUGÜN YAŞADIKLARIMIZ HALI ALTINA SÜPÜRÜLENLERİN SU YÜZÜNE ÇIKMASI”

Yaşar Uysal şu şekilde konuştu:

*  Bugün yaşadıklarımız,  2008-2009 Fransa kriziyle, pandemi süreciyle halı altına süpürülenlerin su yüzüne çıkması ile ilgili bir şey. Bu er ya da geç olacaktı. Enflasyonla mücadelede faiz politikası ya da para politikası daha çok talep enflasyonu belirgin olduğunda işe yarar. Şu an Türkiye’de veya dünyada olan enflasyon talep enflasyonu mu? Bence değil. Enflasyon talep enflasyonu gibi çözülmeye kalkılırsa ben başarılı olacağına inanmıyorum. Ama bunun derdinin başka olduğunu düşünüyorum.

* Şimdi biz deriz ki teorik olarak 4 tane enflasyon kaynağı vardır. Bir tanesi talep enflasyonu, bir tanesi maliyet enflasyonu, bir tanesi ithal edilen enflasyon, bir tanesi de beklentisel enflasyon. Teorik olarak bunları söylüyoruz. Acaba bakın enflasyonun bu denli artmasında arz tıkanıklıklarının, tedarik zincirlerinin rolü ne? Küresel tekelleşmenin, piyasanın yoğunlaşmış olmasının, kar marjlarını artırmasının etkisi ne kadar? Bunu görüyor muyuz? Bizim dolayısıyla bütünden baktığımızda bu faiz artışlarıyla, enflasyonu kontrol etmeye çalışmalarının, burada çok öznel bir değerlendirme yapacağım, esas derdinin orta ve alt gelir gruplarından, üste gelir gruplarına kaynak aktarmak olduğunu düşünüyorum.

* Yani bir fakirleşme aracı bu şu an. Bu enflasyonla mücadelede, başarılı olunsun ya da olunmasın, ortaya çıkacak olan şey; yeni yoksullar, daha fazla işsiz, hem ülkeler arasında gelir dağılımının hem de ülkeler içinde gelir dağılımının bozulması. Bence yeniden yapılanırken kapitalizm gene maliyeti belli kesimlere yükletecek.

“İDDİA EDİYORUM 50 MİLYON DOLAR CARİ AÇIĞIMIZ OLACAK”

Yaşar Uysal cari açığın 40 milyon dolarda kalacağını düşündüğünü dile getirdi. Bu görüşe karşılık Gökdemir ise şöyle karşılık verdi:

* Yaşar hocam çok iyimser davrandı, 40 milyon dolarda kalacak dedi cari açık. Söz konusu bile değil. İddia ediyorum 50 milyon dolar cari açığımız olacak. Sayıyorum; yılın başından bu yana 5 milyon dolar kurdan gelen, pariteden gelen bir kaybımız var.

* Yani biz ihracatımızın yüzde 53’ünü Avrupa Birliği’ne yapıyoruz, ithalatımızın ise yüzde 76’sını ise dolar cinsinden yapıyoruz. Buradan kaynaklanan cari açığımızda 5 milyar dolarlık bir artış olacak. Bizim ihracat yaptığımız ürünlerde, 2021 yılı ihracatına herkes bir baksın. 21 milyar dolar demir çelik ihracatı yaptık. Bugün Çimento Üreticileri Birliği’nin verileri açıklandı. İhracatta 6 milyon ton azalma var, iç piyasada da 12 milyon ton üretim ve tüketiminde azalma var.

* Bütün verilere baktığımızda bizim ikinci altı ayda veya Temmuzdan itibaren ihracatımızın düşmeye başladığını göreceğiz. Keşke Amerika resesyona girseydi, Avrupa Birliği girmeseydi. Avrupa Birliği resesyonu bizi maalesef etkileyecek çünkü; ihracatımızın yüzde 53’ünü Avrupa Birliği ülkelerine yapıyoruz. Hem pariteden hem Avrupa Birliği’nin resesyona giriyor olması sebebiyle, bugün bütün otomotiv firmaları açıkladı ihracat rakamlarının hepsi aşağı doğru revize ettiler.

* Herkes kafadan yazsın; Rubil Gökdemir çıktı, yıl sonu cari açığımız 50 milyar dolar diye iddiaya girdi. Ekim’den sonra öyle bir döviz kıtlığı içine gidiyoruz ki, bunları faiz nastır diyerek bizi oyalıyorlar. Türkiye’nin faizle, nasla, nas kabul etsek de etmesek de, enflasyonun sebebi saysak da saymasak da konumuz faiz olmaktan çıktı. Türkiye Ekim’den sonra eğer bir çare bulup döviz bolluğu dışarıdan, kendi havuzdaki suyunu oradan oraya taşıyarak değil, taze döviz kaynağına ulaşmazsak, döviz kıtlığı ölümcül hale geldiğinde öce kurları patlatacaklar.

“TÜRKİYE EKONOMİSİNİN YAPISAL SORUNLARI VARDI, ŞİMDİ BİR DE BUNA POLİTİKA HATALARI EKLENDİ”

Atay’ın, “Euro bölgesinin bu yılın ikinci yarısında resesyona gireceğinin tahminini yapmışlar. Burada Avrupa için en başta İtalya ve Almanya’yı uyarıyorlar. Hem döviz kıtlığı konusu var, hem Avrupa’nın gireceği kriz konusu var ve Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkenin Almanya olma tehlikesi var. Ne diyorsunuz?” sorusuna Uysal şu şekilde yanıt verdi:

* Kusursuz bir fırtına iklimi var. Türkiye herhalde 2001 krizi de dahil olmak üzere, 94 krizi de dahil olmak üzere döviz arzı ile döviz talebi arasındaki fark hiçbir zaman bu kadar açık olmadı, miktar olarak söylüyorum. Avrupa’ya ihracat ile ilgili şunları söyleyeyim ama bir adım geri atmam gerekiyor daha iyi ortaya koyabilmek için bazı şeyleri.

* Şimdi biz Avrupa’daki daralma vesaire bizi ne kadar etkileyecek? Şimdi bizim Avrupa’ya sattığımız ürünlere baktığımız zaman bunların önemli bir kısmı gelir ve fiyat esnekliği düşük olan mallar. Yani mesela özellikle son dönemde pandemi süreci ili beraber Avrupa biraz tedarik boyutunu Türkiye’den alabilecekleri Çin’den Türkiye’ye doğru kaydırmıştı. Dolayısıyla ben hani Avrupa’daki resesyon bizi mutlaka etkileyecek ama onlara sattığımız ürünler itibariyle baktığımız zaman bu etkinin bir de Çin’den Türkiye’ye doğru bir yönelim olduğu için son iki yılda, etkisinin mutlaka olacağını ama pandemi öncesine göre daha az olacağını düşünüyorum. Şimdi şurada konuyu açmamız gerek; Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları vardı. Yıllardan beri söylediğimiz şeyler. Şimdi bir de buna politika hataları eklendi. Politika hataları eklendikten sonra bir şey daha eklendi; ekonomi yönetiminin güven vermiyor olması.

* Bir de erken seçim konusu var Türkiye’de. Yani bunu biz de görüyoruz, herkes görüyor. Zaman iktidarın lehine işlemeyecek. Farkında değiller ama bu yanlışların çok ciddi siyasi faturası olacak siyasi seçimlerde. Ekonomiyi aldıkları yerin de gerisine bırakacaklar gibi geliyor bana.   

PROGRAMIN TAMAMINI İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
1