ABD, geçtiğimiz Pazartesi günü Türkiye’ye karşı Rus yapımı S-400 hava savunma silahlarının alımı nedeniyle CAATSA yaptırımlarını (ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) uygulayacağını açıkladı.
Buna göre; Savunma Sanayi Başkanlığı, Savunma Sanayi Başkanı İsmail Demir ve kurumun üç çalışanı yaptırım listesine alındı. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo; “Türkiye'yi S-400 sorununu derhal ABD ile koordinasyon içinde çözmeye çağırıyoruz!” açıklamasını yaptı.
Tabii ki müttefik bir ülkenin (ABD) hele de savunma alanında diğer bir müttefik ülkeye (Türkiye) yaptırım uygulaması asla kabul edilemez ve müttefiklik ruhuyla çelişir. Ama çuvaldızı başkasına batırırken iğneyi de kendimize batırmak ve özeleştiri yapmak lazım, meseleyi tam olarak anlamak ve buraya nasıl geldiğimizi kavramak için!
Bu yaptırımlar göstere göstere geldi. Asla sürpriz değildi! Şaşıran varsa, esas ona şaşırmak lazım! Çünkü arkasında iktidarın devlet aklını yok sayan, öngörüsüz ve tutarsız davranışları ve siyaseti vardır. Gerçekten iktidarın arkasında devletin ve kurumların ortak aklı olsaydı, bu yaptırımlarla karşılaşmazdık.
İktidar Savaşa Balıklama Daldı
22 Haziran 2012’de, Doğu Akdeniz’de Lazkiye’ye 8 mil mesafede RF-4 E tipi keşif uçağımız düşürüldüğünde, Suriye’de ABD tarafından başlatılan vekâlet savaşının henüz 16’ncı ayındaydık. Ne yazık ki iktidar, Türkiye’nin çıkarlarının ve güvenliğinin aleyhine, bu vekâlet savaşına Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanlığı kapsamında balıklama dalmış, Arap Baharının kendisi için kaçırılmaması gereken bir fırsat yaratacağını ve eski Osmanlı coğrafyası olan Suriye’ye doğru büyüyebileceğini sanmıştı.
İktidar, Suriye’yi vurarak uçağımızın düşürülmesine yanıt vermek istedi. Uzmanlar ise Suriye’yi açıkça hava saldırısı ile vurmamız halinde Suriye’nin de elinde bulunan balistik füzelerle (SCUD-B) reaksiyon gösterebileceğini, İstanbul ve Ankara gibi şehirlerimizi vurabileceğini ama Türkiye’nin bu füzelere karşı savunmasının olmadığını rapor etti.
İktidarın Bekleyecek Zamanı Yoktu!
Bunun üzerine iktidar, balistik füzelere karşı hava savunması edinmek için hemen ABD’den Patriot Füze Savunma Sistemini almak istedi. Hâlbuki yapılması gereken; Türkiye’nin balistik füzelere karşı harekât ihtiyacını karşılayacak milli bir sistemin tasarlanması ve üretilmesiydi. Buna kimsenin itirazı olamazdı, bunu yapacak bilgi birikimimiz de vardı ama iktidarın bekleyecek zamanı yoktu! Beşar Esad’ın işini bitirmenin ve “Yeni Osmanlı” hayali üzerinden Suriye’de bir egemenlik alanı elde etmenin peşindeydi.
ABD ise iktidarın bu niyetinin farkındaydı. “Siyasal İslam” (Ilımlı İslam) ve “Yeni Osmanlıcılık”, ABD’nin Türkiye’deki iktidarı kandırmak ve projelerinde kullanmak için önüne sürdüğü balık yemleriydi. ABD, kendi kontrolü dışında Suriye’de iş yapılmasını istemediği için Patriot’ları Türkiye’ye vermedi ama NATO kontrolünde altı Patriot bataryası Gaziantep, Kahramanmaraş ve Adana’da geçici olarak konuşlandırıldı.
Önce Çin Projesi Kazandı
Bunun üzerine, ihtiyacı karşılamak için ihaleye çıkıldı. Yaklaşık 4 milyar dolar olan projeyi Çin kazandı. Çin’in projesi iyiydi. Ama iki yıl sonra iktidar, ABD’nin baskısıyla projeyi iptal etti. Açıklama olarak; “Bu konuda milli bir proje geliştireceğiz” dendi ama bu konuda hiçbir şey yapılmadı. Çünkü kamuoyunu kandırmaya ve oyalamaya yönelik bir açıklamaydı bu!
15 Temmuz Darbe Girişiminden sonra iktidar, ABD’ye tepki olarak Rusya tarafına savruldu. Arkasında devlet aklı olan Putin; fırsatı değerlendirmek, Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırmak ve nihai olarak koparabilmek maksadıyla arka arkaya planlanmış can alıcı hamleler yaptı. Eylül 2017’de Türkiye ile yaptığı 2,5 milyar dolarlık S-400 anlaşması, Putin’in sonuç odaklı en önemli hamlelerinden birisiydi.
AVM’den Televizyon Almaya Benzemez!
Türkiye için verilen bu kararın arkasında ve hiçbir kademesinde devlet aklı yoktu. S-400 alımı, tek kişilik bir siyasi kararın sonucuydu. Hâlbuki silah alımına karar vermek, AVM’den televizyon almaya benzemezdi. Kabile devletleri hariç ciddi devletlerde bu konular hakkında tehdit değerlendirmesi, harekât ihtiyacı, milli imkânlarla üretilip üretilemeyeceği, lojistik, idame edilebilirlik, güvenilirlik, teknoloji, milli ekonomiye katkı gibi daha birçok parametrenin esas alındığı ve içinde asker ve sivil uzmanların olduğu çalışmalar sonucunda karar verilir. Geçmişte Türkiye’de de böyle yapılıyordu.
Ayrıca Türkiye’nin hava savunma sistemleri, tüm NATO ülkelerinde olduğu gibi barış, kriz ve savaş durumunu kapsayacak şekilde, NATO entegre hava savunma mimarisi içindeydi. Siz şimdi NATO’nun tehdit olarak gördüğü bir ülkeden, istihbarat toplama ve elektronik parmak izi alma imkânına sahip bir silahı bu sistemin içine sokacaksınız.
İktidar “Rusya Tehdittir” Dedi!
İktidarın arkasında devlet aklı olmadığı, olan mevcut akıl vahalarını da yok saydığı için aldığı tüm kararlar da palyatif, günlük, duygusal, tepkisel, öngörüden uzak ve tutarsız oluyordu.
9 Temmuz 2016 tarihinde Polonya’nın başkenti Varşova’da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da katıldığı NATO Zirvesi’nde “Rusya’nın bir tehdit olduğu, işbirliği yapılamayacağı, Moskova’nın saldırganlık içinde bulunduğu ve bölgesel istikrarsızlığın kaynağı olduğu” değerlendirmesi yapıldı ve kayıt altına alındı. Türkiye buna hiç itiraz etmedi, şerh koymadı ve aynen altını imzaladı!
Uyarımızı Zamanında Yapmıştık
2018’de Trident Juncture-2018 adlı bir NATO tatbikatı icra edildi. Tatbikat senaryosuna göre; Norveç hayali bir ülke tarafından işgal ediliyor ve NATO, 5.Madde gereğince Norveç’in yardımına koşuyordu. Bu hayali ülke tabiri ile Rusya işaret ediliyordu! Türkiye, bu tatbikata katıldı ama Rusya’yı çok açık olarak hedef alan ve biraz da kışkırtmaya yönelik olan bu tatbikata ülkemizin katılması doğru değildi! Türkiye’nin bu tatbikata katılmasının yanlış olduğunu sıcağı sıcağına, testi kırılmadan önce yazdığımız “Denizler Tanrısı Poseidon’un Üçlü Mızrağı” başlıklı yazımızda anlatmış ve uyarımızı yapmıştık.
10 yıl önce de 2010’da Lizbon’da yapılan NATO Zirvesi’nden sonra, Füze Kalkanı Projesi çerçevesinde Malatya Kürecik’e AN/TPY-2 X Band Radarın konuşlandırılmasına karar verildi ve 2012 başında da konuşlandırıldı. Bugün milletvekillerimizin bile giremediği bu radar için hedef ülkeler Rusya ve İran’dı.
S-400 Herhangi Bir Silah Değil!
Tutarsızlık; içinde bulunduğunuz savunma örgütünün -ki kararları oy birliği ile alınır- hasım olarak gördüğü bir devletten silah alıp, ortak hava savunma sistemi içine sokmaktır. S-400; tank, top gibi bir silah değil! Bu müttefikliğin ruhuna aykırıdır.
Aklınıza “ABD de Türkiye’nin terörist olarak gördüğü PKK’nın uzantısı PYD’ye destek veriyor ve 15 Temmuz Darbe Girişimi arkasındaki Gülen’i iade etmiyor! Bunlar müttefiklik ruhuna aykırı değil mi?” şeklinde bir soru gelebilir. Bu doğrudur ama muhataplarınıza karşı tutarlı olmanız lazım. İktidar, Beşar Esad’ı yıkmak için PYD ile işbirliği yapmış, liderini Ankara’da kırmızı halılarla karşılamış ve bu kapsamda ABD ile koordinasyon kurmuştu. Aynı desteği çıkarları çatışana kadar namütenahi olarak Gülen’e de vermişti. Tutarsız davranırsanız kimse size saygı duymaz, çıkarları için kullanmaya ve sömürmeye çalışır. Bugün ABD ile iktidar liderliğinde Türkiye’nin ilişkisi bu duruma gelmiştir.
Trump Veto Eder Diye Beklediler
Evet, iktidar öngörüden yoksundu ve S-400 kararının buralara kadar geleceğini ve Türkiye’ye maliyetinin çok yüksek olabileceğini öngöremedi! Kuvvet Komutanlıklarında, Genelkurmay Başkanlığı’nda ve Dışişleri Bakanlığı’nda bir çalışma yapılsaydı, S-400 alınması kararı çıkmazdı. Bu işlerin içinde çalışmış olduğumuz için S-400’e ilk günden itibaren itiraz ettik ve “Başımıza iş açacak, kullanamayacaksınız!” dedik. Önceden parasını ödediğimiz ve üretiminde de var olduğumuz F-35 projesinden çıkarıldık. Oysa Türk Hava Kuvvetleri’nin acilen yeni nesil uçaklara ihtiyacı var. Savaş uçakları da AVM’lerde satılmıyor ve bugünden yarına tedarik edilemiyor. Bugün almaya karar verseniz bile tamamının envantere girişi en az 10 yıl sürer! Savunmamızdaki bu zafiyetin sorumlusu kim?
İktidar, gerçekten öngörüsüz! Yaptırımları Trump veto eder diye beklediler ama ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo devreye girdi ve yaptırımları yürürlüğe koydu. Pompeo, daha geçenlerde Türkiye’ye gelmiş, son ziyareti olmasına rağmen Ankara’ya uğramamış, mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmemiş ama ekümenik (evrensel) statüsü olmamasına rağmen bu statüde olduğu iddiası ile Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret etmişti. Bu iktidarı yok saymak ve hakaret etmek gibi bir tavırdı ama iktidardan bu tavra veto beklentisi nedeniyle anlamlı bir tepki verilmedi!
Çağdışı “Siyasal İslamcı” İdeolojiyle Olmaz!
Hâlbuki 2012’de doğru tercih olan milli füze savunma sistemine karar verilseydi -ki devlet aklı olsaydı kesinlikle buna karar verirdi- şimdi hem füzelerimiz envanterimize girmeye başlamıştı hem de yaptırım sorunu ile karşılaşmamış olurduk.
Sorun sadece yaptırımlar ve ABD de değil! Tüm dünyada, iktidarın çağdışı “Siyasal İslamcı” ideolojisi ve geçmişin aklı olan “Yeni Osmanlı” hayali nedeniyle ötekileşmiş durumdayız. İktidar İslamcı ama tüm Müslüman ülkeler karşımızda! Sanmayın ki karşı cephe olarak değerlendirebileceğimiz Rusya, Çin ve İran’la aramız çok iyi! Bakü’de bir şiir okundu, zaten nane molla olan Türkiye-İran ilişkileri yine gerildi.
Türkiye şu anda ABD ve AB’nin ikili sıkıştırmasına girdi! AB Liderler Zirvesi’nde Türkiye’ye yaptırım kararı Biden’ın görevi devralacağı 20 Ocak 2021 sonrasına ötelendi eşgüdüm için. Katar ise tamamen İngiltere ve ABD’nin kontrolünde, emniyet için iktidarın işbirliğine şimdilik açık bırakılıyor. Türkiye böyle gitmez, gidemez! Bu iktidarla artık olmaz!