Zanka

Türker Ertürk

Twitter Instagram


Türker Ertürk

Daha önceki yazılarımızda anlatmaya çalıştığımız gibi, Türkiye’nin bertaraf etmesi gereken bir numaralı tehdit; Korona Virüsü salgınıdır. Küresel boyutta olan bu salgını, çağdaş ülkeler başta olmak üzere tüm dünya da böyle değerlendiriyor ve bu bağlamda mücadele etmeye çalışıyor.

 

Bu tehdit, ortadan kaldırılıncaya kadar toplumlarda büyük tahribatlar yapacak. Hatta salgın kontrol altına alındıktan ve tamamen yok edildikten sonra bile ekonomik ve sosyal yapıda yarattığı tahribatlar uzunca bir dönem daha devam edecek ve toplumsal yaşam tarzında yarattığı değişiklikler kalıcı olacaktır. Tabii ki bu olumsuz etkilenme ülkeden ülkeye ve ülkelerin bu zaman dilimi içinde nasıl ve kimler tarafından yönetildiğine göre de büyük değişiklikler gösterecektir.

 

Normal Yöntemlerle Olmaz!

 

Korona Virüsü salgını tehdidi ile mücadele, sadece Sağlık Bakanına ve Sağlık Bakanlığına bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir. Çünkü bu tehdidin sağlık konusunda kolayca görülen yüzü haricinde ilk bakışta görülmeyen ve bir ülkeyi, bir toplumu olumsuz yönde etkileyecek çok fazla cephesi var!

 

Böyle bir tehditle, normal zamanlardaki yöntemlerle ve tedbirlerle başa çıkamazsınız. Aynen savaşlardaki gibi topyekün bir mücadeleye ihtiyaç var. Ülkelerin her alandaki tüm gücü bu tehdide yönelik olarak kullanılmalı. Ama bilinmeli ki; ülkelerin gücü böyle tehditlerle karşılaştığında artmaz, hatta aksine tehdidin özelliğine göre azalır. Bu durumda yapılması gereken; tehditle mücadelenin önemli olduğu alanlarda güç toplamak, önemsiz olduğu alanlarda ise güç tasarrufunda bulunmaktır.

 

Sıklet Merkezi, Kuvvet Tasarrufu

 

Ülkelerin vereceği bu mücadele, aynen bir ülkenin çekirdek yapısı olan ailelerde olduğu gibidir. Böyle bir mücadelede akıllı bir aile gelirini elzem ihtiyaçları için kullanır, lüks tüketim mallarına yönelmez, arabasını veya evini daha yenisi ile değiştirme peşinde koşmaz, sağlık, beslenme ve eğitim birinci önceliği olur. Sanırım, böyle bir mücadele sürerken kredi alarak ve borç yaparak lüks bir araba alan aileye akıllı gözüyle bakmazsınız.

 

İşte ülkeler de böyledir. Yapılması gereken -ki çağdaş ülkeler de böyle yapıyor-gücünüzü özellikle mücadelenin gerektirdiği belli alanlara odaklamak, diğer alanlarda tasarruf yapmak ve diğer alanlardan yapılan tasarrufları odaklandığınız alanlara kaydırmaktır. Buna harp veya mücadele prensiplerinde “Sıklet Merkezi” ve “Kuvvet Tasarrufu” deniyor.

 

İktidar Ciddiyetin Farkında Değil!

 

Türkiye’nin Korona Virüsü salgını ile sürdürdüğü mücadelede, hatta daha doğru bir adlandırma ile savaşta, sıklet merkezi sağlık ve ekonomi olmalıdır. Daha açık söylemek gerekirse Türkiye’nin önceliği; ağırlıklı gücüyle Korona Virüsü salgınının yayılmasını önlemek, hastalananları tedavi etmek, salgının ekonomide yaratacağı tahribatı en aza indirmek, işsiz kalanların zarar görmesini engellemek ve orta ölçekli işletmeleri, esnafı ve özellikle gıda üretimini desteklemek olmalıdır. Bunları yapabilmek için diğer bakanlıkların bütçelerinden de tasarruf yapmak gerekir.

 

İktidar ise durumun ciddiyetinin farkında değil, salgın geçse bile yaratacağı yıkımın ayırdında değil, hala şatafat ve lüks içinde, altın varaklı fonların önünde poz peşinde ve biraz önce anlatmaya çalıştığımız akılsız aile gibi borç harç yaparak lüks araba (Kanal İstanbul İhalesi) alma peşinde.

 

Askerlerimiz Yine Korunmasız!

 

Halk durumun farkında, nerelerden tasarruf yapılması ve nerelere aktarılması gerektiğini haykırıyor, hatta imza kampanyaları bile yapıyor. Bunlardan birisinde; “Camiler kapalı, din görevlileri evinde oturuyor. Sağlık personeli canını ortaya koyarak görevine aralıksız devam ediyor. Kısıtlı kaynakları doğru kullanmak açısından diyanetin bütçesi acil olarak en çok ihtiyaç olan yere, SAĞLIĞA aktarılmalıdır!” diyor ve imza topluyorlar. Haksız oldukları söylenebilir mi? Avrupa’da birçok kiliseyi hastane haline getirdiler ve getirmeye de devam ediyorlar!

 

Diğer alanlardan tasarruf yapmak ve Korona Virüsü salgını ile mücadeleye kaynak yaratmak adına ülkeler yurt dışında bulunan asker sayılarını ya azaltıyor ya da tamamen çekiyor. Fransa, İtalya, Danimarka ve Çek Cumhuriyeti Irak’tan çekilmeye başladı. İngiltere, Irak’ta bulunan güçlerini yüzde 50 oranında azaltıyor. Tüm dünyadan bu yönde haberler geliyor. Biz niye Suriye’de, Libya’da, Katar’da ve diğer bazı ülkelerde bulunan güçlerimizi çekmeyi veya azaltmayı düşünmüyoruz?

 

Bu Kafayla Altı Yıl Sürer

 

Ayrıca; Suriye ve Libya’da harp şartları mevcut ve hijyen koşulları da çok kötü. Ha İdlib’e hava desteği olmadan askerimizi korumasız ölüme göndermişsiniz, ha Korona Virüsü tehdidinin en yüksek olduğu yerlerde tutmaya devam etmişsiniz, hiç farkı yok! Ayrıca askerimiz Suriye’de neyi, kime karşı koruyor! Orada bulunmamızın bırakın ülkemizin güvenliği ve çıkarlarına hizmet etmesini, taban tabana güvenliğimiz ve çıkarlarımızla çelişiyor!

 

Türkiye’de resmi açıklamalarla kayıt altına alındığı üzere; 11 Mart’tan beri devam eden Korona Virüsü salgınında vaka sayısı 10 bine, hayatını yitiren vatandaşlarımızın sayısı da 150’ye yaklaşmış durumda. Gerçek rakamların bunun çok üstünde olduğu, yaşamını kaybedenlerin raporlarına başka ölüm nedenlerinin yazıldığı, test sayısının hala çok düşük olduğu, bunları dillendiren sağlık çalışanlarının işten atılmakla tehdit edildiği bilgilerini alıyoruz ve zaten bunlar sosyal medyada da sıkça paylaşılıyor.

 

Böyle bir mücadele Ulusal Kriz Merkezi’nden yönetilir ama bu bizde yok. Birbiriyle çelişen, arasında eşgüdüm olmayan, şeffaflıktan uzak ve halka güven vermeyen palyatif önlemlerle ve “İktidar olarak bu işten zarar görmeden nasıl yırtarız ve suçu dış güçlere ve muhalefete nasıl atarız” endişesi ile bu badireyi asgari zayiatla atlatmamıza imkan yoktur. Dünyanın beşinci büyük ekonomisi olan İngiltere, normal yaşama en az 6 ay veya daha uzun bir sürede geçebiliriz diyor. Bizdeki duruma bakarsak; korkarım bu kafayla bu salgın en az 6 yıl sürer!

 

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver