Zanka

Danyal Kürek

Twitter


Danyal Kürek

Türk kimliğimi fazladan hissetmiş bir çocukluk geçirdim çünkü ilkokuldaki tek Türk öğrenci bendim. Seksenlerin başlangıcı…

Sınıf bir Koreli ve bir Faslı öğrenci dışında Almanlardan oluşuyordu. Öğretmenimiz sol eğilimli hümanist bir tarzla bize hocalık yapıyordu. Atatürk yoktu. İstiklal marşı yoktu. Ayağa kalkmak yoktu. Atatürk hakkında fazla bilgi sahibi değildim. Ailemden o zamana kadar Atatürk hakkında öğrendigim tek şey “Atatürk büyük adamdı, Atatürk Türkiye’yi kurtardı“diye babamın ağzından çıkan kelimelerdi.

Tüm okul kariyerimde Atatürk hakkında bir dakika ders görmüş bir insan değilim. Dokuzuncu sınıfa gelince inisiyatifi ele alma kararı aldım. Tarih öğretmenime bu konuyu açtım ve Atatürk hakkında bir referat (sunum) yapmak istediğimi söyledim.

O zamanlar internet yaygın değildi. Kütüphanelerden, Hürriyet gazetesinin ara sıra özel günlerde Atatürk hakkında çıkardığı eklerden bilgi toplamaya çalıştım. Hiç kolay değildi. Almanlara Atatürk‘ü nasıl anlatacaktım?  

Sınıfımdaki ögrencilerin sunumumdan sonra Atatürk hayranı olmalarını hayal ediyordum. İyi kötü birkaç bilgi toplamıştım ve sınıfın karşısına çıkıp sunuma başladım.

Heyecanlıydım. Önceden pek sunum yapmamıştım ve sınıfın önünde sunum yapmak beni fazla heyecanlandırmaz diye düşünmüştüm. İyi not alma derdinde değildim. Sadece sınıfımdaki arkadaşlarımın Atatürk hayranı olmasını istiyordum. Bu beklenti beni fazlasıyla gerginliğe sürüklemişti. Kağıttan bilgileri okumaya başladım. Doğum tarihi, Selanik, Osmanlı’nın çöküşü derken. Sınıfımda bir ilgisizlik sezdim. Beni dinlemeyenler, başka konularla meşgul olan sınıf arkadaşlarım. Kızgın bir haldeydim ama belli etmemeye çalışıyordum.

Kronolojik olarak bilgileri teker teker kağıttan okudum ve 10 Kasım 1938‘de sunumu bitirdim. Arkadaşlarım Atatürk hayranı olmamıştı. “Sorusu olan var mı?” diye sınıfa sordum. Öğrencilerden kimse soru sormadı. Öğretmen durumu kurtarmak için “Atatürk’ü önceden hiç duydunuz mu?” diye sınıfa sordu. Bir kız: “Evet ben Türkiye‘de tatildeyken her yerde resmi vardı, heykelini gördüm” diye cevap verdi. Başka bir kız çıktı: “Evet ben de gördüm, babama zorla halı satmak istiyorlardı Antalya’da ama babam almadı ”şeklinde konuştu. Konu bambaşka bir yere kaymaya başladı. Gülüşmeler, kıkırdamalar oldu. Kendimi çok kötü hissediyordum. Bu kadar çaba boşa gitmişti.

Sonra düşünmeye başladım. Bilgileri sadece kağıttan okumak iyi bir yöntem değildi. Dinleyicileri yakalayamamıştım. Bunu da yazmak zorundayım. Türkiye Almanlar için ilgi çekici bir ülke değildi. Mesela biri Filipinlerin kurucusu hakkında Türk sınıfında sunum yapsa, bu bizim için ne kadar ilgi çekici olabilir ki? Ama tabi ki en büyük hata bendeydi, sunuş şeklim yanlıştı.

Beklentilerim çocukça idi. Alman toplumu devlet adamlarına aşırı şekilde hayranlık duymaya mesafeli olan bir toplumdur. Hitler kötü bir örnek oluşturduğundan ve Almanlara büyük bir felaket bıraktığından dolayı bu davranıştan uzak durmayı tercih ederler.

Tabii ki bizim tarihimiz ve toplumsal yapımız bambaşka. Almanların rejim değişikliği korkusu yok. Enselerinde şeriat korkusunu hissetmiyorlar. İran gibi bir ülkeye komşu değiller.

Atatürk toplumumuzda hala capcanlı ve aktif bir rol oynuyor. Hala tartışmalarda yerini buluyor. Bunu Atatürk ister miydi? “Beni unutmayın ama artık yetişkin olmayı ve kendi ayaklarınızın üstünde durmayı öğrenin“ demeyi tercih ederdi diye düşünüyorum. Aynı benim çocukça hazırladığım sunumumdaki durumumda görüyorum ülkemin insanlarını. Zorla sevdirmek istiyoruz ve aynı zamanda iyi anlatamıyoruz Atatürk’ü.

Geçenlerde sosyal medyadan başörtülü bir kızımız Atatürk hakkında ileri geri konuşmasını izledim. O da benim gibi gurbetçi. Belli ki ailesinden ve çevresinden duyduğu yalan yanlış bilgilerle dolduruşa gelmiş. Buradan anlıyoruz ki her kesim Atatürk’ü kendi çıkarı için kullanmaya çalışıyor. Tercih ettiği zihniyeti öne çıkarmak için öteki zihniyeti karalamaya çalışan bir anlayış var ortada. Sanki bir yarış izliyoruz. Bu yarış sadece Türkiye’de olmuyor, bu mücadeleyi gurbetçiler arasında aynı şekilde görebiliyoruz.

Atatürk’ü benimsemeyen Almancı gurbetçiler etrafımda hep var olmuştur. “Sevmediğin ot burnunun dibinde bitermiş“ misali. Bu tür insanların hayatına dikkat ederseniz Alman toplumuna ayak uydurmak istemeyen kendi kabuğuna çekilen insanlardan oluşur. Düşünün siz bir ülkeye çalışmak için geliyorsunuz, evleniyorsunuz ve çocuklarınız oluyor ama yaşadığınız ülkeye adapte olmak istemiyorsunuz. Sadece kendi aranızda asosyal kalmayı tercih eden bir insan topluluğu olarak hayatınızı sürdürüyorsunuz.

Demek istediğim bu kişiler sadece Atatürk‘e karşı değiller, aynı zamanda medeniyete karşı çıkan insanlar. Refah düzeyinin en yüksek olan ülkelerinden birinde yaşayan bir toplumdan bahsediyoruz. Yüksek refah düzeyini bile kabul etmeyen bir topluluk. Ülkemdeki CHP’lilere sesleniyorum, Türkiye‘yi Almanya gibi bir ülke haline getirseniz bile bu kişiler sizi desteklemeyecek. Atatürk‘ü kötülemek için hep bir bahane bulacaklardır. Ama aynı zamanda bu davranışlarından dolayı Atatürk’e olan sevgiyi diri tuttuklarından haberleri yok.

 



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
5