Zanka

Mustafa Solak

Twitter


Mustafa Solak

Siyasal kutuplaşmanın görüntülerinden biri de ülke meselelerinin parti aidiyetlerine göre değerlendirilmesidir.

 

 

Yani kişiler fikirlerini, kendi değerlendirmelerinden ziyade partisel yakınlığına göre açıklamaktadır. Parti eksenli düşünme, partiler üzerinden bölünmüşlüğü de beraberinde getiriyor. Kutuplaşmanın boyutlarıyla ilgili aşağıdaki veriler üzerinde düşünülmelidir.

Araştırmaya katılanların %52’si geçmişe kıyasla Türkiye’de görüş ayrılıklarının arttığını, %42’siyse geçmişte de ülkemizde benzer oranda görüş farklılıkları olduğunu düşünüyor.

Araştırman “parti taraftarları arasında sosyal mesafe, parti taraftarlarının duydukları ahlaki üstünlük ve diğer parti taraftarlarına karşı siyasal hoşgörüsüzlük” olarak üç ölçüt üzerinden duygusal siyasal kutuplaşmayı ortaya koyuyor. Görüşülen kişilerin;

 % 75’inin çocuğunun “en uzak” hissettikleri parti taraftarlarının çocuğuyla evlenmesini istemiyor.

 % 72’sinin “en uzak” hissettikleri partinin taraftarlarıyla iş yapmak istemiyor.

 % 67’sinin çocuklarının “en uzak” hissettikleri parti taraftarlarının çocuklarıyla oynamasını istemiyor.

 % 61’inin “en uzak” hissettikleri parti taraftarlarıyla komşu olmak istemiyor.

Araştırmayı yapanlara göre “bu yüksek oranlar, birlikte yaşama arzumuzun az olduğunu gösteriyor.”

Gerçekten de bu bulgulardan başka sonuç çıkarmak olanaklı değil. Siyasal kutuplaşmanın bir başka ölçütü de kişinin kendisini, diğer partililere göre “ahlaki” olarak üstün görmesi. Bulgulara göre:

 Siyasi parti taraftarları vatansever (%87), ülkenin yararına çalışan (%86), onurlu (%85), açık fikirli (%84), zeki (%83) ve cömert (%80) gibi olumlu sıfatları kendi partilerinin taraftarlarına;

 İkiyüzlü (%86), bencil (%85), kibirli (%82), zalim (%79), ülkeye tehdit oluşturan (%78) ve bağnaz (%77) sıfatlarını ise diğer parti taraftarlarına uygun görüyorlar.

Bundan daha önemlisi bireylerin kendilerine hak olarak gördükleri bazı özgürlüklere “diğer” parti taraftarlarının erişememesini normal görmeleri. Görüşülenlerin:

 %41’i “en uzak” hissettikleri parti taraftarlarının şehirde yürüyüş düzenlemesine;

 %37’si “en uzak” hissettikleri parti taraftarlarının basın açıklaması yapmasına;

 %37’si “en uzak” hissettikleri parti taraftarlarının toplantı düzenleyebilmesine;

 %35’i “en uzak” hissettikleri parti taraftarlarının kendi ihtiyaçlarına uygun eğitim alabilmesine;

 %34’ü “en uzak” hissettikleri parti taraftarlarının siyasal görevler için aday olabilmesine karşı çıkıyor.

“En uzak” hissedilen parti taraftarlarının telefonlarının dinlenmesini onaylayanların oranı %48.

Araştırmayı yürüten Prof. Dr. Emre Erdoğan, 2015 ve 2017 yıllarında yaptığı benzer araştırmalarla değerlendirerek ötekileştirmenin sürdürüldüğünü belirtiyor:

“Birincisini 2015’te tekrarlanan genel seçimle; ikincisini 2017’de Cumhurbaşkanlığı referandumu sonrasında yürüttüğümüz Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması’nın koronavirüs salgını dönemine denk gelen üçüncüsü her şeyin değiştiği ülkemizde değişmeyen bir şeyin de olduğunu gösterdi: Siyasal duygusal kutuplaşma. Her üç araştırmada da vatandaşlarımızın kayda değer kısmının kendisine uzak gördüğü siyasal parti taraftarlarını ‘ötekileştirmekten’ geri kalmadığı görülüyor.”[1]

Emre Erdoğan araştırmaya katılanların %52’sinin geçmişe göre Türkiye’de görüş ayrılıklarının arttığına yönelik sözlerini de geçmişteki olumsuz hususlarla kıyaslıyor ve şimdi geçmişten farklı olarak siyasal parti tercihleri kimliklere dönüştüğünü tespit ediyor ve bunu “bir çeşit salgın” olarak nitelendiriyor:

“Türkiye hep böyle bir ülke miydi, bilmiyoruz. 1950’lerde Halkçı ve Demokratların kahvelerini ayırdıklarını; 1970’lerde sağ ve sol arasında silahlı çatışmaların yaşandığını ve 1980’lerde birçok kişinin siyasi görüşleri nedeniyle işlerini kaybettiklerini ya da eğitimlerini yarıda bıraktıklarını biliyoruz. Ancak sözü geçen çatışmalar toplumun ne kadarını etkiliyordu; buna dair hatıralarımızdan başka bir kanıtımız yok; ülkenin ‘karanlık’ yılları olarak bilinen 1990’larda dahi insanların kolaylıkla parti değiştirebildiklerini biliyoruz.

Oysa şu anda siyasal parti tercihleri kimliklere dönüşmüş durumda ve kimsenin partisinden kolay kolay vazgeçeceği yok gibi gözüküyor. Siyasal duygusal kutuplaşma, siyasal sekteryanizm ya da siyasal kabilecilik; hangi adı verirseniz verin, insanları birbirinden soğutan ve aralarına duvarlar ören bir salgın ülkeyi sarmış durumda.”[2]

Bilgi ortamı da bu salgını besliyor. Her partilinin, partinin fikirlerini savunan haber bülteni ya da gazeteyi takip ediyor. Kendi gibi düşünmeyen haber kaynaklarını “taraflı” buluyor. Kendi fikirlerini onaylayanlarla arkadaş oluyor, sadece o arkadaş çevresinin haberlerini duyuyor. Böylece haklılığına iyice ikna oluyor. Sosyal medya da “haklılığını” iyice perçinliyor. Çünkü kişi, kendi gibi düşünenlerin olduğu sosyal medya ortamlarına dahil oluyor. Başkalarını pek arkadaş kabul etmiyor. Saygılı da olsa farklı fikir dile getirenleri bir süre sonra yaftalayıp arkadaşlıktan atıyor, kişiyi takibi bırakıyor.

Özetle birbirine hoşgörüsü azalmış, ayrı kutuplara bölünen bir toplum haline dönüşüyoruz.

Not: Gelecek yazımda kutuplaşmanın sorumlularını ve çözüm önerilerimi sıralayacağım.

 

 

[1] Emre Erdoğan, “Kutuplaşmanın Boyutları”, Cumhuriyet, 31.12.2020, erişim tarihi 2.1.2021, https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/kutuplasmanin-boyutlari-prof-dr-emre-erdogan-1802578

[2] Agm.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver