Zanka

Mustafa Solak

Twitter


Mustafa Solak

Pek çok kimse tarafından Batı, Batılılaşma ile Medenileşme/Çağdaşlaşma ve Aydınlanma Değerleri’nin aynı anlamdaymış gibi düşünülüyor. Atatürk “Medeniyet ne demektir?” sorusuna şu yanıtı vermiştir:

 

“Bence medeniyeti kültürden ayırmak güçtür ve lüzumsuzdur. Bu görüşümüzü izah için kültür ne demektir tarif edeyim:

a) Bir insan toplumunun devlet hayatında b) fikir hayatında, yani ilimde; toplumsal hayatta ve güzel sanatlarda c) iktisadi hayatta, yani ziraatta, sanana, ticarette, kara, deniz ve hava ulaştırmacılığında yapabildiği şeylerin neticesidir.”[1]

Bu sözünü “yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimlerin amacı Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağdaş ve bütün anlam ve görünüşüyle uygar bir toplum hâline ulaştırmaktır”[2] cümlesiyle pekiştirir. Buradan da görüleceği gibi Atatürk, Avrupa medeniyetini değil, çağdaş medeniyeti (uygarlığı) hedef göstermiştir. Bu bakımdan Atatürk genel bir uygarlığı, daha da anlaşılması açısından çağdaş uygarlığı kastetmiştir.

Kimileri Batıcılık/Batılılaşmak’tan kadın-erkek eşitliğini, dini hukuk yerine çağdaş hukukun, devlet yönetiminde bilimin, akılın yani laikliğin temel alınmasını, meclisin varlığı, hukukun egemenliğini anladığını belirterek Atatürk’ün Batı uygarlığını hedef gösterdiğini iddia ediyor. Aslında bu, “Aydınlanma Değerleri’dir  ve bunu Batı ile özdeşleştirmek yanlıştır. Batı’nın emperyalist, savaş yayan, işgalci, ezilen ülkelerde kafa kesen yobazları, milletlerin on yıllarda ortaya koyduğu fabrikaların satılmasını, toprakların ekilmemesini destekleyen yönleri de var. Eğer Batıcılıktan bahsedilecekse bunlarla mı Batılılaşacağız?

“Hayır orasını almayalım, diğer yönlerini alalım” deniyorsa o zaman da Batıcılık/Batılılaşmak’tan bahsedemezsiniz. Dolayısıyla Batı, Batı değerleri ile Aydınlanma Değerleri arasında fark vardır. Aydınlanma Değerleri’ni sahiplenelim ama Batı, Batı Değerleri’nin önemli kısmı bize uzaktır. Batı, kendi değerlerini yaratanlara “diktatör” diyor. Atatürk’ün Batıcılık gibi anlaşılan uygulamaları aslında laikliği, milletleşmeyi, millî birliği, bağımsızlığı pekiştirmeye, aklını kullanan özgür, kadının erkeğiyle eşit olduğu bir toplum yaratmaya yöneliktir.

Batılı bir aydın olan Barbara Ward, Atatürk’ün Batılılaşma ve modernleşme terimlerini hangi anlamda kullandığına dair şu değerlendirmeyi yapar:

“Mustafa Kemal, bu terimleri Batı’nın aydınlanma felsefesindeki içerikte kullanıyordu. O inanıyordu bir us ve bilimsel yöntem yoluyla insanlık için sürekli ilerleme yolu açabilirlerdi. Mustafa Kemal inanıyordu ki rasyonel olmayan düşünce biçimi, bilimsel gerçeklerden uzak olan görüşler ilerlemenin düşmanıdır.”[3]

Atatürk, başka milletleri sömürge yapmaya dayalı Batı’dan kendini ayırmıştır. Batı taklitçisi olsa O da başka ülkeleri sömürgeleştirmeye çalışırdı. Atatürk 29 Ekim 1933’te “millî kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız”[4] demişti. Atatürk’ün hedefi Batı uygarlığı değil, belirttiği gibi çağdaş uygarlığı yakalamak, hatta üstüne çıkmaktı. “Üstüne çıkma” hedefi Batı Uygarlığı’nı aşmayı önüne amaç olarak koymasıdır. Vossische Zeitung muhabiri Emil Ludwig, Türkiye’nin Batı’nın bilimine, tekniğini sanki bunlar sadece Batı’nın ürünüymüş gibi değerlendirdiği Atatürk ile ilgili anılarında şu paragrafa yer verir:

 “Mustafa Kemal, başarısını Yunanlıların düşüncesizliğine borçlu olduğu halde, onlara tahammül edemezdi. Anlaşılan diğer Avrupalılara da tahammül edemiyor ve garip bir çıkmazda bulunuyor, çünkü sürekli bir büyüme sağlamak için, halkının üzerindeki hakimiyetini kırdığı Batı’dan ihtiyacı olan her şeyi almak da zorunda. Avrupa’dan yaptığı en kötü ithalat, milliyetçiliktir. Ona burada bir tezat olup olmadığını sordum.”

Atatürk’ün muhabire yanıtı “Kesinlikle yoktur. Modern teknik milletlerarasıdır”[5] şeklinde olmuştur. Bir yazarımız ““Ülkemizin Batı blokundan koparılarak belirsiz bir Avrasya’ya sürüklenmesini, dağılıp yok olmasına gidecek yolun başlangıcı olarak görüyorum. Cumhuriyet devrimlerinin temelini Batıcı, aydınlanmacı değerler oluşturur” diyor. Sadece ikinci cümle ile yetinse meseleyi teorik olarak tartışmakla yetinilebilirdi ama öncesinde “Ülkemizin Batı blokundan koparılarak belirsiz bir Avrasya’ya sürüklenmesi” ifadesi var ki önemli. Böyle düşünen o kadar kimse var ki! Üstelik bunları diyene, ülkemizin bölünmesini savunan, Şeyh Said’i destekleyecek denli Çağdaşlaşma ve Aydınlanma Değerleri’ne düşman, en Batıcı parti olan HDP’yi “meşru” gören yazarlara “Atatürkçülük Ödülü” veriliyorsa orada düşünmek gerekir. Oysaki Atatürk, bağımsızlığımızı, millî egemenliğimizi tanımamak, halife padişahın, din simsarlarının, laiklik karşıtlarının yanında olmak dolayısıyla uygar bir ulus olmamıza izin vermemesi, kapitülasyonlarla emeğimizi, kaynaklarımızı sömürmesi nedenleriyle Batı’yı eleştirmiştir.

Avrasya’daki kimi laiklik karşıtı iktidarlar, Batı’nın dünyaya vahşi, emperyalist yönünü görmesini önlüyor veya hayırhah bulmasına, Batıyı tercih edilir bulmasına neden oluyor. Oysa dünyada laiklik karşıtlığının en büyük destekçisi Batı. Batı’yla mücadele etmeden laiklik, nasıl gelişecek?

Avrasya’ya hor bakanlar, ayrıca Avrasya’daki müttefiklik ilişkimize de zarar verip ülkemizin Batı’ya teslim olmasına neden oluyorlar. Azerbaycan’da Ermenistan’ın yenilmesi, Akdeniz’deki, Ege Denizi’ndeki, Karadeniz’deki çıkarlarımızı esasen Avrasya mı Batı mı destekliyor? PKK, IŞİD, Suriye’de ciğer yiyen laiklik karşıtı yobazları destekleyen, ülkemize yaptırım uygulayan, tehdit eden Avrasya mı Batı mı?

Ülkemiz her yöne karşı bağımsız olmalı ama bağımsızlığımız için bizi destekleyecek ülkelerle de müttefiklik kurmalıdır. Batı, Batılılaşma ile Çağdaşlaşma ve Aydınlanma Değerleri’nin aynı olmadığını, Batı’nın ülkemizde de emelleri olan emperyalist olduğunu görürsek Avrasya’da nefes aldığımızı görebileceğiz.

 

Not: Batı, Batılılaşma ile Çağdaşlaşma ve Aydınlanma Değerleri kavramlarına ilişkin daha geniş bilgi için “ATATÜRKÇÜLÜK 100 SORU/YANIT” kitabımı inceleyebilirsiniz.


[1] Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.24, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2014, s.16, 18-19; Halit Erdem Oksaçan, Türk Devrimi’nin Felsefesi, Düzyazı Yayınevi, İstanbul, 2017, s.97-98.

[2] Atatürk’ten Anekdotlar,  TC Gnkur. ATASE Başkanlığı Yayınları, Ankara, tarihsiz, s.62.

[3] Barbara Ward, Turkey, London, Oxford University Press, 1942, s.51’den aktaran Suna Kili, Dünya ve Türkiye Açısından Atatürk, İstanbul, 1996’dan aktaran Osman Bolulu (der), Dilden Düşünüşe Atatürk Yolu, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Merkez Yayın No:1, Bursa, 2008, s.265.

[4] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c.2, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Yayınları, Ankara, 1997, s. 318; Hâkimiyet-i Milliye, 31 Ekim 1933.

[5] Atatürk'ün Bütün Eserleri, c.23, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2008, s.271-272.



Bu içeriğe emoji ile tepki ver