Konuya kaldığım yerden devam ediyorum.
Hasta oluş, sadece ciddî bir hastalık hali demek değildir. Ayrıca kendine, mesleğine ve başkasına zarar verebilecek derecede oruca dayanamayacak kadar kafa karışıklığı yaşamak, bedensel yorgunluk hissedip işini aksatma durumuna düşmeler de birer hastalıktır diye düşünüyorum.
Bakara-222 nci ayetten anlaşıldığı gibi, oruç süresince beslenmenin olmaması nedeniyle zarar görecek bir hastalığı bulunması gibi, kadınlar için aybaşı kanamalı günler de bir hastalık olarak kabul edilmektedir.
Bakara-222. Ey Peygamber! Sana kadınların aybaşı halini soruyorlar. De ki: "O, kadınlara özgü ve onlara sıkıntı verici bir hastalık halidir. Aybaşı halinde iken onlarla cinsel ilişkiye girmeyin ve kurtuldukları zaman, Allah'ın size uygun olarak yaratmış olduğu üzere onlarla ilişkide bulunun.
Aybaşı halinin genellikle ilk 2-3 günü bol kanamalı ve sancılı olabilmekte, diğer günlerde ise kişi bu durumuna dayanabilir ve normal yaşantısına dönecek bedensel güce ulaşabilir. Dolayısıyla bu günlerde, hanımlar kendi kararı çerçevesinde olmak üzere orucuna devam etmek istiyorsa devam edebilmelidir. Kur’an’da kadının bu doğal ve sayılı günler olan hastalık halinin oruç dışında başka herhangi bir ibad /Allah’a kulluğunu ifade etmesini, dinin diğer gereklerini yerine getirmesini, Kur’an okumasını veya dua etmesini ve namaz aktivitelerini yerine getirmesini engelleyeceğine ilişkin herhangi bir ayet-mesaj bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu konularda olumsuz görüş bildirme, Kur’an’da olmayan bir yasaklamaya, yani ek haramlaştırmaya girmiş olacaktır.
Oruç tutamayacak kadar vücudu yorup zarar verecek ve acıkma duygusuna tahammülü azaltacak bir yolculuk yapmayı bence şu kadar saat veya kilometre ile kurallaştırmamalı ve uygulamayı kişinin aklına, sorumluluğuna ve seçimine bırakmalıdır. Çünkü bunu kurallaştırmak demek, kişileri bu kurala uymaya zorlar, yani dinde zorlamaya yol açar.
Şeker hastalığı, kanser, kan hastalığı, karaciğer veya böbrek yetmezlikleri, ameliyat olma ve sonrası iyileşme dönemi, doğum veya düşük yapmış olma ve sonraki günler, ileri kansızlık ve aşırı zayıf olma hali, sara hastalığı (aç kalma ve gece uykuyu bölerek sahura kalkma sakıncalı), yüksek ateşli bir hastalık olması, kalp krizi, beyin krizine bağlı felç, migren tipi baş ağrısı, mide veya oniki parmak barsağında ülser olması gibi hastalıklar, kesin olarak oruç tutulmaması gereken hastalıklardır. Bunun dışında kalan ve oruç nedeniyle aç kalma ile vücuda zarar oluşturmayacak birçok hastalıkta (hafif veya orta dereceden tansiyon yüksekliği, bel veya başka kas ağrıları, hafif baş ağrıları, sıkıntı ve hafif stresli durumda olma, damar sertliği, böbreklerin çalışmasını bozmayan idrar yolları iltihabı, tiroit bezi hastalıkları gibi) doktor müsaadesi şartı ile oruç tutulmalıdır. Bu arada vitamin dışında olup oruç tutmayı engellemeyecek bir hastalıkta alınması gerekli olan ilaçların alınma saati, oruç saati içinde ise, 1-2 yudum su ile ilaç alınabilmeli ve bu ilaç alımı beslenme, açlığı veya susuzluğu giderme ve gıda alınması amaçlı olmayacağı için, orucu bozmayan olarak değerlendirilmelidir. Zaten Bakara-184 ncü ayette oruca dayanma kriteri konmuştur. Dolayısıyla açlığa-oruç tutmaya dayanabilecek bedensel sağlılıkta olup ilaç alması da gerekiyorsa, bu kişi oruç saatlerinde alması gerekli olan ilaçlarını almalı ve orucunu aksatmamalıdır. Böylesi bir kabul, Kur’an’ın kolaylaştırıcı prensibine de uygun olacak ve bir taraftan oruç tutanların sayısı artacak, diğer taraftan da insanlar günah işleme korkusundan da kurtulmuş olacaklardır. Çünkü oruçlu iken oruç tutmayı engellemeyen bir hastalık için sadece ilaç içme girişimi, beslenme ve gıda almaya yönelik olmayan bir davranıştır ve orucun temel hedeflerinden açlığı gidermeyi-yememeyi ve susamışlığı gidermeyi-içmemeyi ihlal etmemektedir. Çünkü orucun bozulması, bilerek yemek, içmek ve cinsî münasebette bulunmaktır.
Kur’an’ın orucu, ziyafetler orucu değildir. Oruç, en tehlikeli nefsler olan açlık ve şehvet nefsleri ile olumsuzlukları engellemeye yönelik irade terbiyesi amaçlı bir uygulamadır. Dolayısıyla bu oruç ayının, zaten doymuş olanların, daha da doyurulması ve israf sofralarından çıkarılıp, Kur'an'ın özüne uygun olan, fakirin doyurulması şeklinde uygulanması gerekir.
Son 20 yıl öncesinde Ramazan ayı, Hz. Muhammed zamanında olduğu gibi gerçekten uhrevi atmosferin yoğun yaşandığı, israfın olmadığı ve insanların bedenleri ile iradelerine faydalar sağlayan, yardımlaşmanın yoğun olduğu huzur ve barış ayıydı. Hz. Muhammed zamanında akşamları iftar yemeği basit bir kahvaltı ve tatlı olarak da hurma yenmesi şeklindeydi. Esas yemeklerin, tüm yıl boyunca esas yemek bulamayan gerçek fakirlere dağıtılması ve ayette belirtilen oruç tutma mazeretleri olanların da fakire yardımı şeklindeydi. Dolayısıyla Ramazan ayı hem oruç tutabilenler, hem de gerçek fakirler için beklenti ve Allah’ın nimetlerini hayal etme ve bu yönden de irade gösterme ayıydı. Bu hayal etme, fakir için 11 aylık, oruç tutan her kişi için ise bir ay süresince sabahtan başlayan, akşam su içme ve açlığını gidermek üzere yemek yiyeceği hayalidir.
Yaklaşık Yirmi yıldan beri ise her Ramazan ayında maalesef içimi bir hüzün ve insanların oruçlu olmanın öz amaçlarından ayrılmalarına olan üzüntü kaplamaktadır. Çünkü;
- Ayetteki mazeretler daha yoğun bir şekilde göz önünde bulundurulmamakta ve insanlarımız kendilerini zora sokmayı daha çok sevap olarak görmektedirler. Örneğin insanımız ya hasta olduğu veya oruca dayanıksızlığı olduğu halde yine oruç tutmakta ısrarcı olabilmektedir.
- Ay hali günlerinde olan bayanlarımız, oruç yanında Kur’an’da olmayan eklemelerle namaz ve Kur’an okumaktan da yasaklanmaktadırlar.
- Oruç tutmadığı belli olup toplumdan soyutlanmasınlar diye kendilerini ifşa etmekten kaçınanların sayısı gittikçe arttığından, ayetteki makul mazeretlerin, birer fakiri doyurmak üzere fidye yoluyla yardım şeklinde uygulanması aksamakta ve gerçek ihtiyaç sahipleri bu yardımlardan mahrum kalmaktadırlar.
- Yeme-içmenin miktarca azalması ve Ramazan ayı boyunca normal sofralara olan beklentinin olması gerekirken, tersine, insanların orucu bahane ederek daha çok yeme-içmeye yönelmeleri ve kilo aldıkları ay olması ile Kur’an orucuna ters düşülmüş ve gerek evlerde, gerekse lüks lokantalarda, Ramazan ayı bir israf ve ziyafetler ayı haline dönüştürülmüştür. Hatta bu ayda, kişilerin bir nevi birbirlerinin zenginliklerini, sofraların bolluk ve çeşitlilikleriyle yarıştırma ayı da olmuştur. Hz. Muhammed, orucunu görkemli iftar sofralarında ve israfa saparak açmazdı, Ramazan ayı da aşırı tüketim ve insanların kilo aldığı ay değildi. Yine Hz. Muhammed Namazın sadece farzları ile kılınmasını öğütlemiş ve sadece bir defa Hac uygulamasını yerine getirmiştir. Keşke bizler de O'nun yolunda gidebilsek! Ve Kur'an'ın muhkem /değişmez ana kurallarının canlı uygulayıcısı olarak örnek olduğu gibi olabilsek!
- Beni üzen diğer bir israf, kendi siyasetlerine alet etmek üzere, belediye gibi bazı kamu kurumlarındaki siyasi kökenli seçilmiş yöneticilerin, masraflarını kendi ceplerinden bizzat karşılamaları yerine, halkın vergilerini iftar sofralarında çarçur etmeleri, gerçekten fakir ve muhtaç durumda olmayan yandaşlarına kullanmalarıdır. Bu uygulamanın, halkın haklarının gaspı olduğu apaçıktır.
- İnsanlarımız Ramazan ayını, Kur'an'ı hatmetme ayı görmekte ve bunu da anlamadıkları Arapça dili ile yapmaktadırlar. Hâlbuki Kur'an bir Ramazan ayı kitabı değil, ömür boyu yavaş yavaş ve anlaya anlaya okunup, muhkem /değişmez ana hükümlerine göre yaşanacak bir kitaptır. Kaldı ki bu Arapça Hatim, anlama değil, sadece duygusal etkilenme hatmi olmaktadır.
- Son üzüntüm, ergenlik öncesi gençlerin ve 70 yaş üstü insanların sağlığını olumsuz etkileyecek oruca zorlanmaları olmaktadır.
Kısacası, Allah'ın bizden gerçek istediği, tüm ömür boyunca eline, diline, beline ve nefslerine hâkim olabilmeyi başarmaktır.
- SÜKÛT – SUSMA ŞEKLİNDE ORUÇ
Allah’ın yardımının bir işareti olmak üzere geçici bir süre konuşmamak şeklinde farklı bir oruç Meryem ve Zekeriya Peygamber için önerilmiştir.
Meryem-26. “Onları ye ve su iç ki doğumun gerçekleşip gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birileri görüp Sana sorarlarsa, 'Ben, beni koruyup, kollayan Rabbim için, oruç olarak bugün hiçbir insanla konuşmayacağım" diyerek, ona yol gösterdi.
Al-i İmran-41. Yine de tam emin olmak için Zekeriyya, "Rabbim, emin olabilmem için bana bir işaret ver" diye tekrar dua edince, Melekler "Ya Zekeriyya, Senin için işaret, üç gün sadece işaretlerle anlaşmanın dışında, insanlarla konuşamamandır. Bu arada da Rabbini çokça an, akşam ve sabah sürekli ona şükret /O'nu tespih et / teşekkür et” diyerek açıklamada bulundular
- HAC TRAŞI VEYA HAC KURBANI YERİNE ORUÇ
Bu tip oruca Bakara-196 ncı ayette değinilmiştir.
Bakara-196. Hac ve Umre sırasındaki ritüelleri sadece Allah’ın rızasını gözeterek tamamlayın. Şayet sıra ile yapmanız gerekenleri herhangi bir nedenle tamamlayamazsanız, uygun göreceğiniz ve hedy olacak /bağışlayacağınız kurbanınızı kesmekle yetinin. Kurban işlemi tamamlanıncaya kadar, saçlarınızı tıraş etmeyin. Ancak içinizde hasta olan veya saçında bir rahatsızlığı olanlar varsa ve bu nedenle kerhen traş olacak veya hiç olamayacak durumdaysa traş olma yerine, fidye olarak bazı arzularından geçici olarak vazgeçmek üzere oruç tutsun, sadaka (zekât /infak) versin veya nüsüklardan birini (şekilsel ibad etmelerden olan ek kurban, namaz,) yapsın. Güven ortamı varken Umre için gidip, Hac zamanına kadar kalanlar da, kolayına giden küçük veya büyük baş hayvanlardan bir kurban kessin. Herhangi bir nedenle kurban kesemeyenler, Hac günlerinde üç gün, memleketine dönünce de yedi gün olmak üzere, toplam on gün oruç tutsun.
- CEZA VEYA KEFARET AMAÇLI ORUÇ
- İstemeden adam öldürme karşılığı olarak oruç
Hem ceza, hem de kefaret karşılığı olan böylesi bir oruç, Kur’an’ın indirildiği dönem ve ilk muhatap olan topluma özgü müteşabih /değişken bir öneri özelliğindedir.
- 92. Bu arada dikkatli olun, istemeden ve kazaen olmadıkça bir mümin, başka bir mümini öldürmesin. Olur da bir mümin, başka bir müminin istemeden ve kazaen ölümüne sebep olmuşsa, karşılık olarak Müslüman bir köleyi veya esiri özgürlüğüne kavuşturmalı ve ayrıca ölenin ailesine tatmin edici bir diyet ödemeli….. Kim ki gerekli diyet parasını veya özgürlüğüne kavuşturacak bir Müslüman köle bulamıyorsa, Allah tarafından tövbesinin kabul edilmesi için, iki ay aralıksız oruç tutmalıdır
- Zihar’ın cezası olarak oruç
Zihar geleneğine göre bir erkeğin, eşinin sırtının annesine benzediğini ifade etmesi, eşinden boşanması demek olmaktaydı. Mücadile-4 ncü ayet ile bu geleneğe son verilmiştir.
Mücadile-4. Eşine zihar yapıp cayıp yaşamsal ve ciddi maddi bir sıkıntıdan kurtaracak imkân ve kişi bulamayan, eşi ile cinsel ilişkiye girmeden önce, üst üste iki ay oruç tutmalı. Şayet oruç tutamayacak durumdaysa, o zaman altmış yoksula yemek vermeli…..
- Edilen bir yeminin kefareti olarak ceza orucu
Bu konu Maide-89 ncu ayette açıklanmıştır.
Maide-89. Ey Müminler! Allah, farkına varmadan /bilinçli olmaksızın /sehven-yanlışlıkla ettiğiniz yeminlerinizden sizi sorumlu tutmaz. Ancak bilinçli olarak, bile bile /bir amacınız için ettiğiniz yeminlerden sizi sorumlu tutar. Bu şekilde yaptığınız yemininizi bozarsanız, kefaret olarak ailenizi yedirdiğiniz gibi on yoksulu doyurmanız yahut giydirmeniz yahut da özgürlüğü elinden alınmış bir kişiyi özgürlüğüne kavuşturmanız, hak gaspı yapılmışa hakkını vermeniz gerekir. Bunları yapmaya imkânı olmayanlar, üç gün oruç tutsun. İşte, bilinçli olarak, bile bile ettiğiniz yeminlerinizi yerine getirmeyip, aksini yapmışsanız bu kefarete uyun. En iyisi yeminlerinizi tutmanızdır. İşte Allah size ayetlerini böyle açık olarak bildiriyor ki, zorda kalmayıp Allah' a teşekkür edesiniz /şükredesiniz
- Hac sırasında bilerek avlanıp hayvan öldürenin bir kefaret çeşidi oruç
Maide-95. Ey iman edenler! Tekrar ediyoruz ki, ihramdayken /Hac ritüelleri bitinceye kadar, av hayvanı öldürmeyin. Bu durumda, sizden kim kasten av hayvanı öldürürse cezası şudur: Öldürülen av hayvanına denk bir evcil hayvanı, kurban olarak Kâbe’de /Allah adına ayrıca kurban etmesidir. Hayvanların denkliğine, aranızdan seçeceğiniz adaleti gözeten iki kişi karar verecektir. Yahut kefaret olarak, yoksulları doyurması, ya da buna denk oruç tutması gerekir. Böylece yaptığının cezasını çekmiş olsun ve bu yasağın önemini kavrasın. Daha önce, bu konuda işlemiş olduğunuz hatanızı Allah affetti. Ancak her kim bu yasağı çiğnemeyi, bu uyarımızdan sonra da tekrarlarsa, bilsin ki Allah karşılığını verecektir. Çünkü Allah üstündür ve karşılık verendir.
Muharrem ayı orucu
Hz. Muhammed 622 yılında Muharrem ayında Medine’ye hicret edince özellikle Yahudilerin aşure günü dedikleri Muharrem ayının 10 ncu gününde oruç tuttuklarını gördü. “Nedir bu” diye sorduğunda, “Bu büyük, hayırlı bir gündür. Bugün, Allah’ın Musa’yı ve İsrailoğullarını düşmanlarından kurtardığı, Firavun’u ve adamlarını suda boğduğu, Musa’nın da buna şükür olarak oruç tutmuş olduğu bir gün. İşte biz bugün bunun için oruç tutuyoruz.” dediler. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Ben Musa’ya ve onun orucunu tutmaya, sizden daha yakınım ve daha layığım.” buyurdu ve bu orucu devam ettirme yanında Müslümanlara da tavsiye etti ve “Aşure günü orucu bir yılın kefaretidir. Sağ olursam gelecek yıl dokuzuncu gününü de inşallah oruçlu geçireceğim. Dokuzuncu ve onuncu günü oruç tutup Yahudilere muhalefet ediniz.” buyurdu. Böylece de bugünü "Büyük Kefaret Günü" şeklinde sevinç ve kutlama günü olarak kutlamakta olan Yahudilere benzememek açısından orucun Aşure günü ile bir gün öncesi veya bir gün sonrası ilâve edilerek 1-2 veya 3 gün olarak tutulması benimsendi. Ancak Ramazan orucu, aynı yılda tebliğ edilen Bakara suresinin 185’nci ayeti ile farz kılındı.
Bunun üzerine de aşure günü oruç tutup tutmamakta Müslümanlar serbest bırakıldı ve Hz. Muhammed bu konuda “Muharrem ayı, Şehrullah, yani Allah'ın önem verdiği aydır, Aşure günü Allah’ın günlerinden bir gündür. O gün orucunu tutmak isteyen tutsun, bırakmak isteyen de bıraksın.” ve "Ramazan ayı dışında en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur." diyerek, Aşure orucunu kişilerin kararına bırakmıştır.
Gerek Yahudilere benzememek gerekse orucu tam aşure gününe denk getirmemek için, Muharrem’in dokuzuncu, onuncu ve on birinci günlerinde oruç tutulması tavsiye ediliyor.
Sevgili Peygamberimiz’in torunu Hüseyin’in 680 yılında bu ayın ilk 10 gününde aç ve susuz bırakıldıktan sonra 10 ncu gününde Kerbela'da şehit edilmesiyle, Muharrem ayı, Müslümanlar için sevinç ayı yerine acı bir hatıranın yıldönümüne dönüştü. Matem Orucu tutulacak gün sayısı da zamanla ve özellikle Alevi toplumunda ve diğer bazı gruplarda 1-3 günden Kerbela katliamının Muharrem ayının ilk 10 gününe dayandırılarak 10 güne veya 12 imam inancına dayandırılarak 12 güne çevrildi. Fakat 10 ncu gün Aşure günü olarak ve daha sonraki Muharrem ayı günlerinde aşure yapılması şeklinde devam ettirilmiştir. Bu oruçta sahur yapılmaz ve 24 saat sonra oruç bozulur.
Muharrem ayının özellikle oruç günlerinde yas tutulur, düğün ve benzer eğlence yapılmaz, bazı Dünya nimetlerinden uzak durulur, bıçağa el sürülmez, hiç kimseye ve canlıya eziyet edilmez, üzülmesine neden olunmaz, dedikodu yapılmaz, Oruç günlerinde de et yenmez ve su içilmez. Su ihtiyacı genellikle sulu gıdalardan sağlanır.
Tüm inançlıların Oruç’larını Allah’ın rızasına muhatap olması dileklerimle.
NOT: NÖVAK Vakfımızın kitaplarının gelirleri ile Eskişehir Tıp Öğrencilerine burs veriyoruz. Özel günlerinizde kitaplardan alır veya hediye ederseniz bize destek olur ve öğrenci sayımız artar: "DİN VE BEYİN", "SON DAVET KUR'AN Tercümesi", "KUR’AN KADINI KORUYOR", "OKU! Konularına göre Kur'an ayetleri", "KUR'AN'IN KULU KÖLESİ MEVLANA", “TEVRAT VE İNCİL’DE ÖNCEKİ İSLAM”, “KUR’AN VE SON İSLAM”, “ALLAH İLE ANLAŞMAMIZ VAR”, “ALLAH’TAN ALACAKLI OL”, “ÖZDE DİNDAR, SÖZDE DİNDAR” ve “ALLAH KİMİ SEVER, KİMİ SEVMEZ”