Zanka

Çok Sevgili Sayın Muhataplarım,

Bana tekmeci diyorlar, huysuz bir merkep ya da sağılırken rahatsız olup tekme atan bir davar değilim. Sizin gibi insanım ama gelin görün ki başımdan geçenlerden sonra neler neler oldu. Köylüler birbirine tuhaf komik lakaplar takarlar, nezih şahsıma, köyde yaşamamama rağmen bana da lakap takıldı, bu uğursuz sevimsiz kelime ile anılır oldum. Ben kim miyim? Canım tekme atan adam işte, daha fazla ayrıntıya gerek var mı? Bilen biliyor. Lüzumsuz kadın, geçen gün sosyal medyadan duyurduğum özür metnini görmüş. Küplere binmiş tabii. Şimdi güya kafama girdi, benden öç almak üzere benim ağzımdan başka bir özür mektubu yazıyor. Türlü işkencelere maruz kaldım. Bana bunu zorla yaptırıyor, aşırılıktan zevk alan haspa, öfkesini dizginleyemeyen ucube fakat pes etmeyeceğim, hislerimi bildiğim gibi açık şekilde dürüstçe dile getireceğim.

Her neyse, özür metnimde sürekli beni anlamıyorsunuz, anlamak istemiyorsunuz yazıp durdum. İnsanlar ikiye bölündü, bir kısmı tekmeciyi affetmek lazım dedi, bir kısmı hadi oradan dedi. Evet, bir garibanı tekmelemenin nesini anlayacağız ya da anlayamayacağız, diyor olabilirsiniz. Canım kendimce edebiyat parçalayıp duygu yoğunluğu yaratmaya çalışıyordum. Yüksek bir yere çıkmış, başını gururla dimdik kaldırmış, uzaklara bakarken halka hitap eden Antik Yunan felsefecileri gibi “Anlamıyorsunuz! Anlayamazsınız! Anlayamayacaksınız!” diye haykırırken, dokunaklı bir hava yakalayıp duygu sömürüsüyle zihinlerinizde artık tekmeci adam olarak belirmemeyi amaçlıyordum. O şeytan kadın şimdi de eğildi kulağıma: “Anlayın ne olur fakat anlamıyorsunuz yazmışsın ya bunlar affedilmek için kendini acındırmak adına ne kadar da ucuz ve içi boş kelimeler.” diye fısıldıyor. Bu aralar fena migren atakları geçiriyormuş, ağrılardan kafasını kaldıramasın, dili pelte, gözü şaşı, saçı keçe olsun inşallah. İnim inim inlesin.

Ben size o tekmeyi atmak için o anki ruh hâlime nasıl ulaştığımı anlatacağım. Efendim, biliyorum herkes iyi huyludur, asildir, kaidede sergilenen ahlak abidesi, cennette uyurken yuvarlana yuvarlana yanlışlıkla buraya düşmüş melektir ki ve dahi hepimizin soyu peygamber soyuna dayanır. Bunları baştan söyleyip gururunuzu pohpohlama sebebim hop oturup hop kalkmayın diyedir. Önce biraz sakinleşin, gevşeyin, yumuşayın ardından hakikate adım adım ilerleyeceğim.

Saygıdeğerler,

İnsana dair tüm bu üstün nitelikleri saydıktan sonra siz de takdir edersiniz ki aynı zamanda herkesin sütü biraz bozuktur, mayası az bir şey tutmamıştır. Dürüst olun, şu üç günlük dünyada ne yesem kâr, kimin başına basıp yükselsem fayda, nerden şan şöhret koparsam ne âlâ demez misiniz? Dersiniz demesine de bunun için uygun bir ortam lazım gelmez mi? Bu saydıklarım kanadım omuzlarımda, dönüp göstereyim, havalandım havalanacağım, diyenlerin bile aklından geçmiştir. Diyeceksiniz ki kişi herkesi kendi gibi bilirmiş. Değil, ben size rahatsız edici gerçekleri anlatıyorum. Ama az ama çok; ama derinde ama yüzeyde mutlak surette bu arzular mevcuttur.

Ne diyordum, uygun şartlardan bahsediyordum. Bir kudret düşünün ki ona iltifat eden fanide cenneti yaşıyor, ona salihtir diyen dokunulmazlığa erişiyor, ona sadakatini gösteren merdivenleri üçer beşer tırmanıyor, ona övgüde sınır tanımayan muvaffak olmakta hudut gözetmiyor, ona sevgi tezahüratları edenler makama makam, mevkie mevki demiyor. Bunları yapanlara kesin kes bütün kapılar açık. Ben ki o açılacak kapıya varan yolda idim, tüm saydığım güzellikleri uzanıp alacak kadar yaklaşmış idim. Dönem öyle bir dönem ki insanlar yolunu bulmak için yarışta. Ve o bahsettiğim kudret bunu görüp bilene tüm imkânları seferber etmiş. Karşılığında da öyle liyakatti, dürüstlüktü, ahlaktı, erdemdi istemiyor. Sadece ve sadece beni bilsin, beni sevsin, sadık kulum, iltifatkârım, yandaşım olsun istiyor. E sorarım size, çok şey mi istiyor? O nasıl kudretmiş ki o zaman ne adaletten ne eşitlikten anlar, sadece yanına yöresine dalkavukları toplar, ona laf edenlere de gününü gösterir, diyeceksiniz. Canım oraları karıştırmayın şimdi.

Hani beni anlayın diyordum ya o an attığım tekme tekme değildi, az ötemde gözümde gerçek gibi canlanıveren koltuktu, rütbeydi. Kalçama bağlantılı uzuv bacak değildi; altından, zümrütten, yakuttan ibaret bir nesneydi. O an bacağım gözüme öyle gözüktü, tekmem zihnimde en şanlı, en ulvi, en kutsal bir eylem gibi belirdi. Sorarım size, kim suçlu, ben mi baştan çıkaran kudret mi? Şimdi anladınız mı beni?



Bu içeriğe emoji ile tepki ver
33